. . . and how's that working out for you?
The United States, along with many other industrialized nations, is currently engaged in a large-scale experiment that is in some ways the realization of the fondest dreams of a small but influential segment of the population. For some time now, many investors, as well as leaders of the dominant high-tech companies—Facebook, Apple, Amazon, Netflix, Google, etc.—have strived to move us toward an ideal future in which all human interaction and economic activity would take place by means of digital platforms—owned and operated by them, of course. This ideal world would consist of two classes: the small symbolic-manipulator elites of owners, designers, and engineers who create and operate these platforms and profit mightily therefrom; and the masses of consumers whose only useful function is to use what the platforms provide.
Well, the shelter-in-place orders that affect about half the U. S. population and have shuttered all non-essential businesses have violently catapulted us into this ideal future in a matter of a couple of weeks. And so far, the results are not good.
Yes, a few lines of business have benefited: food-delivery services, the online videoconferencing system Zoom, and those who provide binge-watched TV series. But we have also seen the largest number of applications for unemployment benefits in history (over 3 million last week), a stock market slide resembling an avalanche, and a level of economic uncertainty that has no parallel in living memory.
I have the privilege of knowing one of the few people in the U. S. whose weekly routine has been almost completely untouched by these events. He is not a resident of a desert island, nor a fantastically wealthy hermit living in an isolated compound with years worth of supplies. It's just that for years now, he has been following the shelter-in-place rules by choice. This relative of mine acquired enough funds to retire about twenty years ago, and chooses to live by himself and spend most of his waking hours online in chatrooms, watching YouTube programs, and viewing the occasional sports show on TV. He ventures outside once a week or so for grocery shopping, but other than the occasional medical problem, he has no other human contact, and likes it that way. The only inconvenience he has experienced so far from the coronavirus restrictions is that he had to go to four grocery stores last week to find bread—the first three were sold out. But other than that, his lifestyle is largely undisturbed.
A nation can afford only so many people like my relative. It's a free country, so far, and so if a person chooses to cut himself off from society like that, he is allowed to do so. But we are currently experiencing what happens when he is joined by dozens of millions more forced to live that way. Yes, we're glad there are such things as Zoom, Netflix, YouTube, and for that matter, cellphones, electric utilities, and water supplies. But we are also finding out by direct experience that a vast part of our economy consists of embodied people going places and being together to do useful and entertaining things. And when you cut that part out, everybody suffers in one way or another—the subsistence-wage person who loses the low-wage service job at a restaurant or movie theater, to the wealthiest investor who has seen his net worth decline by a third recently.
Underlying the prejudice in favor of digital everything, and the corresponding disdain for people and industries that make things rather than bitstreams, is a kind of Gnostic dualism. The Gnostics were sects popular in the early years of the Christian era. One prominent branch of Gnosticism believed that the universe was divided into a good spiritual part and a bad material part. Because the physical human body was material, they disdained it and believed that the real person was a good spirit who just happened to be imprisoned in a decaying material body. The goal of life was to free yourself from the body and all its trappings, and rejoin the other good spirits after death. Or something like that.
Well, we are finding out what happens when we all become temporary Gnostics, and eschew as much human contact with each other and with our physical workplaces as we can. The distant goal of having everybody exist mainly online as an anticipation of the day hoped for by transhumanists (a popular movement in Silicon Valley) when we can all free ourselves from our mortal biological "meat cages" and live forever as software, has just jumped into our laps without being invited.
The fact is that human beings are creatures that don't just inhabit bodies: we are bodies, but we are also more than our bodies. We are also immaterial minds, but a mind without a body is incomplete, as is a body without a mind. Any rational political economy will acknowledge this fact, and will plan for a future that includes bodies as well as minds—full human beings interacting in accordance with human nature, which—despite the last few hundred years of innovations in philosophy, science, and culture—has not changed.
We as a nation will get through the coronavirus pandemic somehow, though not without serious losses that could have been mitigated with more foresight. But the experiment we are now undergoing of trying to live all-digital lives holds lessons for us that we can all profit from, and I don't mean just dollars and cents.
Here's an idea: if your life has been disrupted by the pandemic, start writing a list of things you miss from back before the pandemic began. Ask yourself why these things were important. And when things get back to whatever the new normal will be, don't lose the list. Ask yourself, and ask your leaders, what things we have chased after too hard, and what things we have neglected. And then let's try to apply the lessons that this experiment is teaching us, before we forget about the whole thing and go back to the mistakes we were making before.
Sources: The 3 million unemployment compensation applications recorded for the week of Mar. 22-28, 2020 were reported in numerous sources such as The Guardian at https://www.theguardian.com/business/2020/mar/26/us-unemployment-rate-coronavirus-business. I also referred to the Wikipedia article on Gnosticism.
IV. ÜNİTE - ÖĞRETİCİ METİNLER
Tanım:
Bilgi ve haber vermek, ikna etmek, kanıları değiştirmek, uyarmak, üşündürmek, yönlendirmek, tanıtmak gibi amaçlarla yazılan metinlere denir.
Özellikleri:
* Bu metinler ele aldığı konuya göre deneme, makale, fıkra gibi farklı isimler alır.
* Hepsi düzyazı şeklindedir ancak konuyu ele alış şekilleri farklıdır.
* Bu tür metinlerde okuyucuya verilmek istenen mesaj genellikle doğrudan aktarılır.Bu mesaja ana düşünce denir.
* Öğretici metinlerde amaç bilgi vermek, öğretmek... olduğu için daha çok günlük dil kullanılır.
* Sanatsal anlatıma,mecaz anlamlı kelimelere fazla yer verilmez.
GAZETE ÇEVRESİNDE GELİŞEN METİNLER
Makale:
Bir gerçeği açıklamak, bir konuda görüş ve düşünceler öne sürmek ya da bir tezi savunmak, desteklemek için yazılan yazılara makale denir.
*Anlatım yalın ve yoğundur, nesnel bir nitelik taşır.
*Öne sürülen düşünce ve tez kanıtlanır.
* Gazete ve dergilerde yayımlanır.
Deneme:
Yazarın herhangi bir konudaki görüşlerini, kesin kurallara varmadan, kanıtlamaya kalkmadan, okuyucuyu inanmaya zorlamadan anlattığı yazı türüdür.
* Yazar, kendisiyle konuşuyormuş gibi bir hava sezdirir.
* Samimi bir dil kullanılır.
* Yazar, öne sürdüğü görüşleri ispatlamak zorunda değildir.
* Yazarın kesin bir sonuca varma zorunluluğu yoktur.
* Yazar anlatımda ve konu seçiminde özgürdür.
Fıkra:
Yazarın, gündelik olayları, özel bir görüşle, güzel bir üslupla,
kanıtlama gereği duymadan yazdığı kısa, günübirlik yazılardır.
* Gazete yazısıdır.
* Yazar düşüncelerini kanıtlama yoluna gitmez.
* Dil tabiidir.
* Günlük deyimlere, yer yer nükteli sözlere yerverilir.
Sohbet (Söyleşi) :
Yazarın, gündelik olaylarla ilgili düşüncelerini, okuyucu ile karşı karşıya oturup konuşuyormuş gibi içten bir hava içinde yazdığı yazılara sohbet denir..
* Herkesi ilgilendiren konular seçilir.
* Yazar, sorulu-cevaplı cümlelerle karşısındakiyle konuşuyormuş hissi verir.
* İçtenlik, samimilik,doğallık sohbetin özelliklerindendir.
Eleştiri :
Sanat, edebiyat, düşünce eserlerini hem öz hem yapı yönünden açıklayan, başarılı ve başarısız ya da değerli ve değersiz yönlerini gösteren, bunları örneklerle somutlaştırıp belirten yazı türüdür.
* Eleştiri objektif olmalıdır.
* Eleştiride amaç okura ve yazara yol göstermektir.
* Eleştirmenin kişisel duygularını kattığı eleştirilere özneleleştiri, kişisel duygularını katmadığı, objektif olduğu eleştirilere de nesnel eleştiri denir.
Röportaj :
Yazarın okuyucularına bir konuyu inandırmak için kişi, eşya, eser ya da bir yerle ilgili olarak yaptığı incelemeleri, fotoğraflarla süsleyerek, kendi görüşlerini de katarak yazdığı gazete ve dergi yazılarına röportaj denir.
* Röportaj, bir çeşit haberdir. Fakat, röportajda bilgiden başka, yazarın izlenimleri, düşünceleri, görüşleri de yer alır.
* Röportajı hazırlayan kişi, konuyu iyice öğrenmeli, yerinde ve gerekli incelemeleri yapmalı, gerekli belgeleri toplamalıdır.
* Röportaj türü, gazeteciliğin gelişmesiyle ortaya çıkmıştır. Bu nedenle, röportaj, özellikle gazetecilerin uyguladığı bir türdür.
KİŞİSEL HAYATI KONU ALAN METİNLER
Hatıra (Anı) :
Bir yazarın kendisini yaşadığı yada tanık olduğu olayları, sanat değeri taşıyan bir üslupla anlattığı yazılardır.
* Geçmişteki olay üzerine yazılır.
* Yazar, olayları kendi bakış açısından anlatır.
* Anılar, yaşandığı dönem hakkında bilgi verir.
* Anı yazarken önce konu tespit edilmeli; sonra ya günü gününe tutulan notlar ya da hafızada saklanan olaylar zinciri, plâna göre düzenlenmelidir.
Günlük (Günce) :
Yaşanan olayların, izlenimlerin, tarih atılarak, günü gününe yazılması ile oluşan türe günlük denir.
* Kısa yazılardır.
* Olayı yaşayan kişi tarafından yazılır.
* Yazarın hayatından izler taşır.
* İçten ve sevecendir.
* Divan edebiyatında Ruzname denir.
Gezi Yazısı :
Yazarın yurt içinde ve yurt dışında gezip gördüğü yerlerin ilgi çekici özelliklerini anlattığı yazı türüdür.
* Gezi yazısında yazar daima, gezdiği yerleri anlatmalı, uydurma, yanlış bilgiler vermemelidir.
*Yazar gördüklerini, okuyucusunun daha iyi algılaması için, karşılaştırma yapar.Okur sanki o yerleri sanatçıyla gezer gibi olur.
* Eskiden gezi yazılarına seyahatname, seyahat yazıları denirdi.
Biyografi (Yaşam öyküsü) :
Edebiyat, sanat, siyaset, ticaret vb. alanlarda haklı bir üne kavuşmuş, tanınmış insanların hayatlarını, eserlerini, başarılarını okuyucuya duyurmak amacıyla yalın bir dille, tarafsız bir görüşle yazılan inceleme yazılarına (biyografi) denir.
* Kişiyi tüm yönleriyle tanıtır.
* Açık, sade bir dil kullanılır.
* Divan edebiyatında şairleri anlatan bu eserlere, "Tezkire" denirdi.
Otobiyografi (Özyaşam öyküsü) :
Kişinin kendi hayatını anlattığı yazıya otobiyografi denir.
* Çoğu zaman bunlarda, sanatçı kendisiyle beraber aile büyüklerinden, çevreden, aile içi durumlardan da söz eder.
Mektup :
Bir düşünce veya duygunun birilerine iletilmesi amacıyla yazılan özel yazılara mektup denir.
* Mektupta kullanılacak anlatım, bunu okuyacak kişinin kültür düzeyine göre ayarlanır.
* Edebiyatımızda mektup türü, Tanzimat Edebiyatı döneminde gelişmeye başlar.
* Mektuplar, dört grupta sınıflanmaktadır:
(1) Özel Mektuplar
(2) Edebî Mektuplar
(3) Resmî ve İş Mektupları
Tanım:
Bilgi ve haber vermek, ikna etmek, kanıları değiştirmek, uyarmak, üşündürmek, yönlendirmek, tanıtmak gibi amaçlarla yazılan metinlere denir.
Özellikleri:
* Bu metinler ele aldığı konuya göre deneme, makale, fıkra gibi farklı isimler alır.
* Hepsi düzyazı şeklindedir ancak konuyu ele alış şekilleri farklıdır.
* Bu tür metinlerde okuyucuya verilmek istenen mesaj genellikle doğrudan aktarılır.Bu mesaja ana düşünce denir.
* Öğretici metinlerde amaç bilgi vermek, öğretmek... olduğu için daha çok günlük dil kullanılır.
* Sanatsal anlatıma,mecaz anlamlı kelimelere fazla yer verilmez.
GAZETE ÇEVRESİNDE GELİŞEN METİNLER
Makale:
Bir gerçeği açıklamak, bir konuda görüş ve düşünceler öne sürmek ya da bir tezi savunmak, desteklemek için yazılan yazılara makale denir.
*Anlatım yalın ve yoğundur, nesnel bir nitelik taşır.
*Öne sürülen düşünce ve tez kanıtlanır.
* Gazete ve dergilerde yayımlanır.
Deneme:
Yazarın herhangi bir konudaki görüşlerini, kesin kurallara varmadan, kanıtlamaya kalkmadan, okuyucuyu inanmaya zorlamadan anlattığı yazı türüdür.
* Yazar, kendisiyle konuşuyormuş gibi bir hava sezdirir.
* Samimi bir dil kullanılır.
* Yazar, öne sürdüğü görüşleri ispatlamak zorunda değildir.
* Yazarın kesin bir sonuca varma zorunluluğu yoktur.
* Yazar anlatımda ve konu seçiminde özgürdür.
Fıkra:
Yazarın, gündelik olayları, özel bir görüşle, güzel bir üslupla,
kanıtlama gereği duymadan yazdığı kısa, günübirlik yazılardır.
* Gazete yazısıdır.
* Yazar düşüncelerini kanıtlama yoluna gitmez.
* Dil tabiidir.
* Günlük deyimlere, yer yer nükteli sözlere yerverilir.
Sohbet (Söyleşi) :
Yazarın, gündelik olaylarla ilgili düşüncelerini, okuyucu ile karşı karşıya oturup konuşuyormuş gibi içten bir hava içinde yazdığı yazılara sohbet denir..
* Herkesi ilgilendiren konular seçilir.
* Yazar, sorulu-cevaplı cümlelerle karşısındakiyle konuşuyormuş hissi verir.
* İçtenlik, samimilik,doğallık sohbetin özelliklerindendir.
Eleştiri :
Sanat, edebiyat, düşünce eserlerini hem öz hem yapı yönünden açıklayan, başarılı ve başarısız ya da değerli ve değersiz yönlerini gösteren, bunları örneklerle somutlaştırıp belirten yazı türüdür.
* Eleştiri objektif olmalıdır.
* Eleştiride amaç okura ve yazara yol göstermektir.
* Eleştirmenin kişisel duygularını kattığı eleştirilere özneleleştiri, kişisel duygularını katmadığı, objektif olduğu eleştirilere de nesnel eleştiri denir.
Röportaj :
Yazarın okuyucularına bir konuyu inandırmak için kişi, eşya, eser ya da bir yerle ilgili olarak yaptığı incelemeleri, fotoğraflarla süsleyerek, kendi görüşlerini de katarak yazdığı gazete ve dergi yazılarına röportaj denir.
* Röportaj, bir çeşit haberdir. Fakat, röportajda bilgiden başka, yazarın izlenimleri, düşünceleri, görüşleri de yer alır.
* Röportajı hazırlayan kişi, konuyu iyice öğrenmeli, yerinde ve gerekli incelemeleri yapmalı, gerekli belgeleri toplamalıdır.
* Röportaj türü, gazeteciliğin gelişmesiyle ortaya çıkmıştır. Bu nedenle, röportaj, özellikle gazetecilerin uyguladığı bir türdür.
KİŞİSEL HAYATI KONU ALAN METİNLER
Hatıra (Anı) :
Bir yazarın kendisini yaşadığı yada tanık olduğu olayları, sanat değeri taşıyan bir üslupla anlattığı yazılardır.
* Geçmişteki olay üzerine yazılır.
* Yazar, olayları kendi bakış açısından anlatır.
* Anılar, yaşandığı dönem hakkında bilgi verir.
* Anı yazarken önce konu tespit edilmeli; sonra ya günü gününe tutulan notlar ya da hafızada saklanan olaylar zinciri, plâna göre düzenlenmelidir.
Günlük (Günce) :
Yaşanan olayların, izlenimlerin, tarih atılarak, günü gününe yazılması ile oluşan türe günlük denir.
* Kısa yazılardır.
* Olayı yaşayan kişi tarafından yazılır.
* Yazarın hayatından izler taşır.
* İçten ve sevecendir.
* Divan edebiyatında Ruzname denir.
Gezi Yazısı :
Yazarın yurt içinde ve yurt dışında gezip gördüğü yerlerin ilgi çekici özelliklerini anlattığı yazı türüdür.
* Gezi yazısında yazar daima, gezdiği yerleri anlatmalı, uydurma, yanlış bilgiler vermemelidir.
*Yazar gördüklerini, okuyucusunun daha iyi algılaması için, karşılaştırma yapar.Okur sanki o yerleri sanatçıyla gezer gibi olur.
* Eskiden gezi yazılarına seyahatname, seyahat yazıları denirdi.
Biyografi (Yaşam öyküsü) :
Edebiyat, sanat, siyaset, ticaret vb. alanlarda haklı bir üne kavuşmuş, tanınmış insanların hayatlarını, eserlerini, başarılarını okuyucuya duyurmak amacıyla yalın bir dille, tarafsız bir görüşle yazılan inceleme yazılarına (biyografi) denir.
* Kişiyi tüm yönleriyle tanıtır.
* Açık, sade bir dil kullanılır.
* Divan edebiyatında şairleri anlatan bu eserlere, "Tezkire" denirdi.
Otobiyografi (Özyaşam öyküsü) :
Kişinin kendi hayatını anlattığı yazıya otobiyografi denir.
* Çoğu zaman bunlarda, sanatçı kendisiyle beraber aile büyüklerinden, çevreden, aile içi durumlardan da söz eder.
Mektup :
Bir düşünce veya duygunun birilerine iletilmesi amacıyla yazılan özel yazılara mektup denir.
* Mektupta kullanılacak anlatım, bunu okuyacak kişinin kültür düzeyine göre ayarlanır.
* Edebiyatımızda mektup türü, Tanzimat Edebiyatı döneminde gelişmeye başlar.
* Mektuplar, dört grupta sınıflanmaktadır:
(1) Özel Mektuplar
(2) Edebî Mektuplar
(3) Resmî ve İş Mektupları
GÖSTERMEYE DAYALI EDEBİ METİNLER
* Olayı bir topluluk önünde canlandırma esasına dayanan metinlerdir.
* Ortaoyunu,karagöz,komedi,dram... gibi türler bu bölüme girer.
TİYATRO
Hayattaki olayları konu edinen, sahnede oynanmak amacıyla yazılan edebi eserdir. Tiyatro göstermeye bağlı bir güzel sanat dalı olarak “dramatik sanatlar”
dan biridir.
* Roman ve hikaye soyut olduğu halde, tiyatro somuttur.
* Tiyatro metinlerindeki temel ifade biçimi “gösterme” ve “anlatma” dır
* Tiyatro eserleri, konularına göre dram, trajedi ve komedi gibi türlere ayrılır.
MODERN TÜRLER
A- TRAJEDİ:
Seyirciye, hayatın acıklı yönlerini göstermek, ahlak ve erdemi anlatmak için yazılmış manzum eserlerdir.
* Konusunu seçkin kimselerin hayatından ya da mitolojidenalır.
* Kahramanları tanrılar, tanrıçalar ve soylu kimselerdir.
* Kusursuz bir üslubu vardır. Kaba sözlere yer verilmez.
* Eser baştan sona kadar ağırbaşlı, ciddi bir hava içinde geçer.
* Çirkin olaylar, seyircinin gözü önünde gerçekleştirilmez, sahne arkasında gerçekleştirilir. Bu olaylar haberciler tarafından sahnede aktarılır.
* Üç birlik kuralına uyulur.( Yer, zaman, olay )
* Oyunda koroya yer verilir.
* Ünlü trajedi yazarları;
Eski Yunan; Aiskhylos, Eurupides, Sophokles.
Fransız; Corneille, Racine.
B- KOMEDİ:
İnsanların ve olayların gülünç yönlerini ortaya koymak, izleyenleri güldürmek ve düşündürmek amacıyla yazılmış tiyatro eseridir.
* Konusunu, yaşanılan hayattan ve günlük olaylardan alır.
* Kişiler halktan ve yüksek zümreden her çeşit insan olabilir.
* Her türlü söze şakaya yer verilir.
* Kişilerin her türlü davranışları sahnede gösterilir.
* Birbirini izleyen diyalog ve koro bölümlerinden oluşur.
* Manzum olarak yazılır.
* Üç birlik kuralına uyulur.
* Türün yazarları;
Yunan - Aristophanes,
Fransız - Moliere.
C- DRAM:
Hayatı olduğu gibi acıklı ve gülünç yönleriyle sahnede göstermek için yazılan tiyatro eseridir.
*Hayatı olduğu gibi yansıtır. Trajedi ve Komedi kaynaşmıştır.
*Konusunu günlük yaşamdan ve tarihten alır.
*Üçbirlik kuralına uyma zorunluluğu yoktur.
*Olaylar, çirkin dahi olsa sahnede gösterildiği gibi kişiler hangi sınıf ve halktan olursa olsun dramda yer alır.
GELENEKSEL TÜRK TİYATROSU TÜRLERİ
KARAGÖZ
Seyirlik halk oyunlarından olan Karagöz, bir gölge oyunudur. Oyunda Karagöz cahil halk tipini; Hacivat ise aydın tipini temsil eder. Geleneksel Türk Tiyatrosu ürünlerindendir.
Manda ve deve derisinden yapılan resimlerin, bir ışık yardımıyla sahnedeki perdeye yansıtılmasıyla oluşur. Bir gölge oyunudur. Bu nedenle bazıkaynaklarda “Hayal-i Zıl” şeklinde de adlandırılır.
Kahramanları Karagöz, Hacivat, eşraftan kimseler, Beberuhi, Tuzsuz Deli Bekir, satıcılardır.
Karagöz; okumamış, hazır cevap, söylenenleri ters anlayan ve buna göre cevaplar veren kaba bir adamdır. Hacivat ise aydın ve yarı aydın kişileri temsil eder. Karagöz oyununda bütün konuşmalar perdenin arkasındaki tek kişi tarafından yapılır.
Bu nedenle Karagöz oynatmak zor bir iştir. Karagöz oyununun oynatıldığı perdeye “hayal perdesi” denir. Oynatan kişi de hayali ya da hayalbaz olarak adlandırılır.
Karagöz oyunu dört bölümden oluşur:
1) Giriş: Sahneye göstermelik denen bir resim konulur.
2) Muhavere: Karagöz ve Hacivat’ın karşılıklı konuşmaları
3) Fasıl (Asıl oyun)
4) Bitiş: Oyunun sonunda hatalar için özür dilenen ve bir sonraki oyunun yerinin belirtildiği bölümdür.
Karagöz oyunundaki tipler ana hatlarıyla şöyle tasnif edilir:
a) Asıl Tipler: Karagöz, Hacivat
b) Şive taklitleri yapan tipler: Kastamonulu, Kayserili, Bolulu, Eğinli, Arap, Acem, Arnavut, Laz, Kürt, Rumelili, Muhacir, Ermeni, Yahudi, Rum, Frenk
c) Hasta Tipler: Beberuhi, Tiryaki, Kekeme, Altıkulaç, Sarhoş, Deli
d) Diğer Tipler: Çelebi, Köçek, Zenne
ORTAOYUNU
* Seyircilerle çevrilmiş bir alanda, yazılı bir metne bağlı kalmadan ve doğaçlama (tuluat) yoluyla oynanan bir oyundur.
* Pişekar ve Kavuklu oyunun temel kişileridir.
* Halkın ortak malıdır.
* Oyunların güldürme unsurları karşılıklı konuşmalardaki söz oyunları, hazır cevaplılık, yanlış anlamalar ve yöresel konuşmaların taklitleridir.
* Oyunda Karagöz ile Kavuklu’nun; Pişekâr ile Hacivat’ın bütün özellikleri aynıdır.
* Karagöz ile Ortaoyunun farkı ise, Karagöz’ün perdede, Orta Oyun’un meydanda oynanmasıdır. Yani Orta Oyunu canlı kişilerle oynanırken Karagöz’de tasvirlerin gölgesi oynatılır.
MEDDAH
* Geleneksel tiyatro içinde yer alan Meddah hikâyelerinde rol alan bütün kişileri, hikâyeyi anlatan ve meddah adıyla anılan tek kişi canlandırır.
* Hikâye anlatmak olan meddahlık bir taklit yapma sanatıdır.
* Perdesi, sahnesi, dekoru, kostümü bir sanatkârda toplanmış bir temaşadır.
* Meddah bir sandalyeye oturarak dinleyicilerine hikâyeler anlatır.
* Meddahın anlatışını, günlük yaşamdaki olaylar, masallar, destanlar, hikâyeler ve efsaneler oluşturur.
* Meddahın aksesuarını bir mendil ile bir sopa (baston) oluşturur.
* Genellikle güldürücü, ahlâkî ve edebi sonuç çıkarılacak hikâyelerine klişeleşmiş "râvıyân-ı ahbar ve nâkılân-ı âsar ve muhaddisân-ı ruzigâr şöyle rivayet ederler ki" şeklinde söz başı ile başlar, daha sonra kahramanları sayıp hikâyesini anlatır.
* Meddah hikâyenin kahramanlarını kendi yöresinin dili ve şiveleri ile konuşturan insandır.
KÖY SEYİRLİK OYUNLARI
* Köy seyirlik oyunları, adı üzerinde seyirlik oyunlardır.
* Tıpkı ortaoyunumuzda olduğu gibi bu oyunlar da genellikle köyün ortasında, köy meydanında oynanır.
* Seyirciler çepeçevre oyuncuları çevreler.
* Oyuncu-seyirci ayrılığı hem vardır hem yoktur.
* Oyuncuları oyuna seyirciler hep beraber hazırlar.
* Bir tas, bir şapka, bir baston, bir deve, bir sopa, bir tüfek olabilir.
* Sırası gelen oyuncu seyirci içinden çıkarak oyuna katılır, oyundaki görevi
bittikten sonra yeniden seyircilerin arasına karışır.
* Köy seyirlik oyunlarında da ortaoyununda ve meddahta olduğu gibi doğaçlamaya büyük önem verilir.
Geleneksel tiyatro türlerini modern tiyatro türlerinden ayıran özellikler:
* Geleneksel Türk tiyatrosunda yazılı bir metin yokken modern Türk tiyatrosunda yazılı metin vardır.
* Geleneksel Türk tiyatrosunda sahne ve dekor anlayışı yokken modern Türk tiyatrosunda sahne ve dekor kullanılmaktadır.
* Geleneksel Türk tiyatrosunda belirli tipler varken modern Türk tiyatrosunda çeşitli karakterler ve tipler birlikte yer almaktadır.
* Geleneksel Türk tiyatrosunda taklitler, şive bozuklukları ve yanlış anlamalar önemli bir yer tutarken modern Türk tiyatrosunda konuya göre bir dil kullanılmaktadır.
* Olayı bir topluluk önünde canlandırma esasına dayanan metinlerdir.
* Ortaoyunu,karagöz,komedi,dram... gibi türler bu bölüme girer.
TİYATRO
Hayattaki olayları konu edinen, sahnede oynanmak amacıyla yazılan edebi eserdir. Tiyatro göstermeye bağlı bir güzel sanat dalı olarak “dramatik sanatlar”
dan biridir.
* Roman ve hikaye soyut olduğu halde, tiyatro somuttur.
* Tiyatro metinlerindeki temel ifade biçimi “gösterme” ve “anlatma” dır
* Tiyatro eserleri, konularına göre dram, trajedi ve komedi gibi türlere ayrılır.
MODERN TÜRLER
A- TRAJEDİ:
Seyirciye, hayatın acıklı yönlerini göstermek, ahlak ve erdemi anlatmak için yazılmış manzum eserlerdir.
* Konusunu seçkin kimselerin hayatından ya da mitolojidenalır.
* Kahramanları tanrılar, tanrıçalar ve soylu kimselerdir.
* Kusursuz bir üslubu vardır. Kaba sözlere yer verilmez.
* Eser baştan sona kadar ağırbaşlı, ciddi bir hava içinde geçer.
* Çirkin olaylar, seyircinin gözü önünde gerçekleştirilmez, sahne arkasında gerçekleştirilir. Bu olaylar haberciler tarafından sahnede aktarılır.
* Üç birlik kuralına uyulur.( Yer, zaman, olay )
* Oyunda koroya yer verilir.
* Ünlü trajedi yazarları;
Eski Yunan; Aiskhylos, Eurupides, Sophokles.
Fransız; Corneille, Racine.
B- KOMEDİ:
İnsanların ve olayların gülünç yönlerini ortaya koymak, izleyenleri güldürmek ve düşündürmek amacıyla yazılmış tiyatro eseridir.
* Konusunu, yaşanılan hayattan ve günlük olaylardan alır.
* Kişiler halktan ve yüksek zümreden her çeşit insan olabilir.
* Her türlü söze şakaya yer verilir.
* Kişilerin her türlü davranışları sahnede gösterilir.
* Birbirini izleyen diyalog ve koro bölümlerinden oluşur.
* Manzum olarak yazılır.
* Üç birlik kuralına uyulur.
* Türün yazarları;
Yunan - Aristophanes,
Fransız - Moliere.
C- DRAM:
Hayatı olduğu gibi acıklı ve gülünç yönleriyle sahnede göstermek için yazılan tiyatro eseridir.
*Hayatı olduğu gibi yansıtır. Trajedi ve Komedi kaynaşmıştır.
*Konusunu günlük yaşamdan ve tarihten alır.
*Üçbirlik kuralına uyma zorunluluğu yoktur.
*Olaylar, çirkin dahi olsa sahnede gösterildiği gibi kişiler hangi sınıf ve halktan olursa olsun dramda yer alır.
GELENEKSEL TÜRK TİYATROSU TÜRLERİ
KARAGÖZ
Seyirlik halk oyunlarından olan Karagöz, bir gölge oyunudur. Oyunda Karagöz cahil halk tipini; Hacivat ise aydın tipini temsil eder. Geleneksel Türk Tiyatrosu ürünlerindendir.
Manda ve deve derisinden yapılan resimlerin, bir ışık yardımıyla sahnedeki perdeye yansıtılmasıyla oluşur. Bir gölge oyunudur. Bu nedenle bazıkaynaklarda “Hayal-i Zıl” şeklinde de adlandırılır.
Kahramanları Karagöz, Hacivat, eşraftan kimseler, Beberuhi, Tuzsuz Deli Bekir, satıcılardır.
Karagöz; okumamış, hazır cevap, söylenenleri ters anlayan ve buna göre cevaplar veren kaba bir adamdır. Hacivat ise aydın ve yarı aydın kişileri temsil eder. Karagöz oyununda bütün konuşmalar perdenin arkasındaki tek kişi tarafından yapılır.
Bu nedenle Karagöz oynatmak zor bir iştir. Karagöz oyununun oynatıldığı perdeye “hayal perdesi” denir. Oynatan kişi de hayali ya da hayalbaz olarak adlandırılır.
Karagöz oyunu dört bölümden oluşur:
1) Giriş: Sahneye göstermelik denen bir resim konulur.
2) Muhavere: Karagöz ve Hacivat’ın karşılıklı konuşmaları
3) Fasıl (Asıl oyun)
4) Bitiş: Oyunun sonunda hatalar için özür dilenen ve bir sonraki oyunun yerinin belirtildiği bölümdür.
Karagöz oyunundaki tipler ana hatlarıyla şöyle tasnif edilir:
a) Asıl Tipler: Karagöz, Hacivat
b) Şive taklitleri yapan tipler: Kastamonulu, Kayserili, Bolulu, Eğinli, Arap, Acem, Arnavut, Laz, Kürt, Rumelili, Muhacir, Ermeni, Yahudi, Rum, Frenk
c) Hasta Tipler: Beberuhi, Tiryaki, Kekeme, Altıkulaç, Sarhoş, Deli
d) Diğer Tipler: Çelebi, Köçek, Zenne
ORTAOYUNU
* Seyircilerle çevrilmiş bir alanda, yazılı bir metne bağlı kalmadan ve doğaçlama (tuluat) yoluyla oynanan bir oyundur.
* Pişekar ve Kavuklu oyunun temel kişileridir.
* Halkın ortak malıdır.
* Oyunların güldürme unsurları karşılıklı konuşmalardaki söz oyunları, hazır cevaplılık, yanlış anlamalar ve yöresel konuşmaların taklitleridir.
* Oyunda Karagöz ile Kavuklu’nun; Pişekâr ile Hacivat’ın bütün özellikleri aynıdır.
* Karagöz ile Ortaoyunun farkı ise, Karagöz’ün perdede, Orta Oyun’un meydanda oynanmasıdır. Yani Orta Oyunu canlı kişilerle oynanırken Karagöz’de tasvirlerin gölgesi oynatılır.
MEDDAH
* Geleneksel tiyatro içinde yer alan Meddah hikâyelerinde rol alan bütün kişileri, hikâyeyi anlatan ve meddah adıyla anılan tek kişi canlandırır.
* Hikâye anlatmak olan meddahlık bir taklit yapma sanatıdır.
* Perdesi, sahnesi, dekoru, kostümü bir sanatkârda toplanmış bir temaşadır.
* Meddah bir sandalyeye oturarak dinleyicilerine hikâyeler anlatır.
* Meddahın anlatışını, günlük yaşamdaki olaylar, masallar, destanlar, hikâyeler ve efsaneler oluşturur.
* Meddahın aksesuarını bir mendil ile bir sopa (baston) oluşturur.
* Genellikle güldürücü, ahlâkî ve edebi sonuç çıkarılacak hikâyelerine klişeleşmiş "râvıyân-ı ahbar ve nâkılân-ı âsar ve muhaddisân-ı ruzigâr şöyle rivayet ederler ki" şeklinde söz başı ile başlar, daha sonra kahramanları sayıp hikâyesini anlatır.
* Meddah hikâyenin kahramanlarını kendi yöresinin dili ve şiveleri ile konuşturan insandır.
KÖY SEYİRLİK OYUNLARI
* Köy seyirlik oyunları, adı üzerinde seyirlik oyunlardır.
* Tıpkı ortaoyunumuzda olduğu gibi bu oyunlar da genellikle köyün ortasında, köy meydanında oynanır.
* Seyirciler çepeçevre oyuncuları çevreler.
* Oyuncu-seyirci ayrılığı hem vardır hem yoktur.
* Oyuncuları oyuna seyirciler hep beraber hazırlar.
* Bir tas, bir şapka, bir baston, bir deve, bir sopa, bir tüfek olabilir.
* Sırası gelen oyuncu seyirci içinden çıkarak oyuna katılır, oyundaki görevi
bittikten sonra yeniden seyircilerin arasına karışır.
* Köy seyirlik oyunlarında da ortaoyununda ve meddahta olduğu gibi doğaçlamaya büyük önem verilir.
Geleneksel tiyatro türlerini modern tiyatro türlerinden ayıran özellikler:
* Geleneksel Türk tiyatrosunda yazılı bir metin yokken modern Türk tiyatrosunda yazılı metin vardır.
* Geleneksel Türk tiyatrosunda sahne ve dekor anlayışı yokken modern Türk tiyatrosunda sahne ve dekor kullanılmaktadır.
* Geleneksel Türk tiyatrosunda belirli tipler varken modern Türk tiyatrosunda çeşitli karakterler ve tipler birlikte yer almaktadır.
* Geleneksel Türk tiyatrosunda taklitler, şive bozuklukları ve yanlış anlamalar önemli bir yer tutarken modern Türk tiyatrosunda konuya göre bir dil kullanılmaktadır.
III. ÜNİTE OLAY ÇEVRESİNDE OLUŞAN EDEBİ METİNLER
A- ANLATMAYA DAYALI EDEBİ METİNLER
* Bir olayı anlatmaya dayanan edebi metinler masal, destan, halk hikayesi... gibi metinlerdir.
* Bu metinler dış dünyaya ait olayları kişi,zaman ve mekana bağlı olarak okuyucuya aktarır.
* Destan ve masalla başlayan bu tür romana kadar gelen bir çizgi takip etmiştir.
ROMAN
Yaşanmış ya da yaşanabilecek olayların yer, zaman ve kişiye bağlanarak anlatıldığı uzun soluklu eserlere roman denir.
* Romanda olaylar geniş ve ayrıntılı olarak anlatılır.
* Romandaki bütün olaylar belli bir olay etrafında gelişir. Ana olay etrafında olaycıklar vardır.
* Şahıs kadrosu geniştir.Kahramanlar tüm yönleriyle tanıtılır.
* Zaman olarak geri dönüşler olur.
Romanlar çeşitli türlere ayrılır;
-Tarihi Roman: Konusunu tarihten alır.
-Töre Romanı: Toplumun yaşayış tarzı, gelenek,görenek ve törelerin ele alındığı romanlardır.
-Psikolojik Roman: Ruh çözümlemelerinin yapıldığı romanlardır.
-Egzotik Roman: Uzak ve yabancı ülkelerin doğa ve insanlarını anlatan romandır.
-Tezli Roman: Bir görüş veya düşünceyi savunan romandır.
-Polisiye Roman: Konularını polisi ilgilendiren olaylardan alan romanlardır.
HiKAYE
Olmuş ya da olması mümkün olan olayları a nlatan, romana göre daha kısa olay yazılarıdır.
*Romanda birden fazla olay varken hikayelerde çoğunlukla tek bir olay vardır.
*Şahıs kadrosu romana göre dardır.
*Hikayede ayrıntılara girmekten sakınılır,kişiler çoğu zaman hayatlarının belli bir anı içinde anlatılır.
*İki tür hikaye görülür;
a) Olay Hikayesi (Klasik Hikaye): Maupassant tarzı da denir. Olay esastır. Bizdeki temsilcisi, Ömer Seyfettindir.
b) Durum-Kesit Hikayesi: Çehov tarzı da denir. Olaydan çok insanın belli bir zaman dilimindeki durumu anlatılır. Bizdeki temsilcisi, Sait Faik Abasıyanık'tır.
MASAL
Genellikle halkın yarattığı , ağızdan ağıza, kuşaktan kuşağa sürüp gelen, çoğunlukla olağanüstü durum ve olayları yine olağanüstü kahramanlara bağlayarak anlatan eserlere masal denir.
GENEL ÖZELLİKLERİ:
*Masallar, meydana geldikleri zaman bir kişinin malıyken, yaygınlaştıkça, yöreden yöreye, ülkeden ülkeye geçtikçe halkın malı olur. Masal, anonim bir türdür.
*Olaylar hayal ürünüdür.
*Kahramanlar insanüstü nitelikler gösterir.
*Masallarda genellikle iyilik-kötülük, doğruluk-haksızlık, adalet-zulüm, alçakgönüllülük–kibir.... gibi zıt durumların temsilcisi olan kişilerin mücadelelerinden veya insanların ulaşılması güç hayallerinden söz edilir.
* İyiler hep iyi, kötüler hep kötüdür.
* İyiler ödüllendirilir, kötüler cezalandırılır.
* Masallarda yer ve zaman kavramları belirsizdir.
* Anlatımda genellikle geniş zaman veya öğrenilen geçmiş zaman kipi (mişli geçmiş) kullanılır.
* Anlatım kısa ve yoğundur.
* Masal kişileri her tabakadan seçilebilir. Masallarda cinler, periler, devler de rol alır.
* Masalların bir kısmı hayvanlarla ilgilidir.
* Masalların çoğu “ bir varmış, bir yokmuş ...” ya da “ evvel zaman içinde, kalbur saman içinde ...” gibi ifadelerle başlar. Bunlara tekerleme denir. Tekerlemeden sonra olay ve dilek bölümleri gelir. Türk masallarında dilek bölümü ya“onlar ermiş muradına .... “ ya da “ gökten üç elma düştü ...” biçiminde başlar.
* Masallarda milli ve dini motiflere hemen hiç yer verilmez.
* Evrensel konuların işlendiği masallarda eğiticilik esastır.
* Masallarda genellikle bir eğitim amacı saklıdır. Masallar bu yönüyle didaktik (öğretici) bir nitelik taşır.
* Günümüzde bellli bir kişinin ortaya koyduğu yapma masallarda yazılmaktadır.
HALK HİKAYELERİ
Hikaye türünün en eski örnekleri olan ve destandan modern hikayeye geçişi sağlayan anonim eserlerdir. Başka bir tanım yapacak olursak; Türk edebiyatı ürünleri içinde 16.yüzyıldan itibaren görülmeye başlanan, genellikle aşıklar tarafından nazım-nesir karışık bir ifade tarzı ile dinleyicilere anlatılarak nesilden nesile intikal eden, yer yer masal ve destan özellikleri gösteren hikayelerdir.
GENEL ÖZELLİKLERİ:
*Türk edebiyatında bu özelliğe sahip ilk örnek Dede Korkut Hikayeleridir.
*Genellikle aşk konusunun işlendiği halk hikayelerinde zaman zaman kahramanlık konularıyla dini konuların işlendiği de görülmüştür.
* Nazım-nesir karışık olarak anlatılan bu hikayelerin gelişip yayılmasında saz şairlerinin önemli bir fonksiyonu vardır.
* Hikayenin kahramanı aşık olur, sevgilisine kavuşma yolundaçeşitli maceralara girer, sonunda kavuşur veya kavuşamaz ama hikaye de orada biter.
* Halk hikayelerinin destan döneminin kapanmasından sonra ortaya çıktığı kanaati yaygındır. Nitekim Türk edebiyatında halk hikayelerinin en eski örneği sayılan Dede Korkut Hikayeleri de destandan halk hikayeciliğine geçiş dönemi
ürünü olarak kabul edilmektedir.
Halk hikayelerini destanlardan ayıran özellikler:
* Mutlaka tarihi bir olaya dayanmaması,
* Nazım-nesir karışık oluşu ve zamanla nesir kısmının ağırlık kazanması,
* Şahısların ve olayların anlatımında takınılan gerçekçi tavır,
* Kahramanlıktan çok aşk maceralarına yer verilmesi,
* Hikayedeki manzum kısımların genellikle saz eşliğinde dile getirilmesi,
* Değişik bir anlatılma üslup ve geleneğinin olması,
* Belli yerlerinde tekerleme adı verilen belli söz kalıplarının bulunması gibi hususlarda ayrılmaktadır.
Halk hikayeleri konularına göre dört çeşittir:
a. Aşk Hikayeleri: Leyla ile Mecnun, Kerem ile Aslı, Ferhat ile Şirin, Yusuf ile Züleyha, Ercişli Emrah ve Selvi, Tahir ile Zühre, Âşık Garip Hikayesi, Aşık Kerem Hikayesi, Elif ile Mahmut...
b. Dini-Tarihi Halk Hikayeleri: Hayber Kalesi, Kan Kalesi, Battal Gazi, Danişmend Gazi, Hz. Ali ile ilgili diğer hikayeler...
c. Kahramanlık Hikayeleri: Köroğlu Hikayesi
d. Destanî Halk Hikâyeleri: Dede Korkut Hikayeleri
NOT: Destan geleneğinden Halk hikâyeciliğine geçişin ilk ürünü Dede Korkut Hikayeleri’dir. Bu nedenle Dede Korkut Hikayeleri özel bir önem taşır.
Mesnevi Türünün Şiirle Ortak ve Şiirden Farklı Yönleri:
1) Şiirle benzer yönü: Redif, kafiye, ölçü, ses ve söyleyiş gibi ahenk unsurlarının ve yapı(nazım birimi) unsurunun benzer olması.
2) Şiirle farklı yönü:Mesnevide bir olay örgüsünün bulunması ve bu olay örgüsüne bağlı kişi,zaman,mekan unsurlarının bulunması.
DESTAN
Bir milletin başından geçmiş ve toplumda derin etki bırakan savaş, göç, afet, kıtlık gibi olayların etkisiyle söylenmiş, kimi zaman da bir kişinin kahramanlıklarını anlatan uzun manzum hikayelerdir. Destanlar; milletlerin tarihinde derin iz bırakmış önemli olayları harikuladeliklerle süsleyerek anlatan uzun, manzum, milli eserlerdir. Destan anlatıcısı ozan (akın veya baksı) onu bir kopuz eşliğinde söyler. Bir takım mimik, jest ve taklitlerle anlatımını kuvvetlendirmeye çalışır.
Masallarla destanlar arasındaki benzerlik ve farklılıklar:
Masal ile destan arasında şu benzerlik vardır:
Destanlarda, masal kahramanı olarak bilinen perilerin yaşayışına benzer bir hayat süren destan kahramanları vardır. Oğuz Destanı’nda Oğuz’un evlendiği kızlar gibi.
Masal ile destan arasındaki farklar:
1. Masal konuları çeşitli olmasına rağmen destan konularında kahramanlığa fazla yer verilir. Umumiyetle milletlerin mazisindeki önemli olaylar ve büyük kahramanlar etrafında destanlar teşekkül eder.
2. Masal kahramanlarının hayali olmasına karşılık destan kahramanlarını biz tarih sayfalarında bulabiliriz. Oğuz Kağan gibi.
3. Destanlar daha hacimli olur. Pek çok olayın anlatıldığı destanların hacimleri de uygun olarak geniş bir yer kaplar.
4. Destanlar manzum olurlar, masallardaki durum ise tamamıyla tersidir. Masallarda manzum kısımlar yok denecek kadar azdır.
5. Masalların benzerlerine başka milletlerde de rastlanıldığı halde destanlarda durum farklıdır. Destanlar millidir. Bir millete aittir.
Romanlarla destanlar arasındaki benzerlik ve farklılıklar
Roman ile destan arasında şu benzerlik vardır:
Her iki türün yapısının da olay örgüsü, kişiler, zaman ve mekan unsurlarından oluşması.
Roman ile destan arasındaki farklar:
* Destanda bir milleti derinden etkileyen olaylar işlenirken romanda konu sınırlaması söz konusu değildir.
* Destanın doğal gerçekliği bulunmazken romanda doğal gerçeklik ve kurmaca gerçeklik birlikte işlenir.
MANZUM HİKAYE
Manzum Hikaye; bir mekan, bir zaman ve kişiler etrafında gelişen olay örgüsünü şiir halinde anlatan nazım biçimidir. Türk edebiyatında Tanzimat sonrasında gelişen bu türün en güzel örneklerini Tevfik Fikret ve Mehmet Akif Ersoy vermiştir. Manzum hikâyelerin öykülerden tek farkı manzum (şiir) biçimde yazılmış olmasıdır. Bu tür hikayelerde didaktik şiir özelliği görülür.
Bu tür için ilk adımları Recaizade Mahmud Ekrem ile Muallim Naci atmıştır. Bu tür Servet-i Fünun döneminde etkili hale gelmeye başlamıştır. Mehmet Akif Ersoy’un ise Küfe, Seyfi Baba, Mahalle Kahvesi, Hasta gibi önemli manzum hikayeleri bulunmaktadır.
En önemli temsilcileri Mehmet Akif Ersoy ve Tevfik Fikret'tir. Bunun yanında Beş hececiler de bu türe katkıda bulunmuştur.
GENEL ÖZELLİKLERİ:
* Manzum hikayeler edebi metinlerdir.
* Konu ve özellik bakımından hikaye ile aynı özellikleri gösterir.
* Tanzimattan sonra ortaya çıkan bu manzume türü kafiyeli ve redifli, şiir biçiminde hikaye yazmak amacını güder.
* Manzum hikayelerde şairler ya bir olayı anlatırlar ya da bir öğüt verme çabası güderler.
* Manzum hikayeler genellikle bir çevre tasviriyle başlar, o çevrenin kişileri anlatılır.Sonra olay anlatılır. Amaç okuyucuya bu bölümde ders vermektir. Bir hikaye gibi sonlandırılır.
* Manzum hikayeler düşündürücü ve eğiticidir.
* Manzum hikayeler belli bölümlerden oluşur. İlk bölümde anlatılmak istenen olaydan ve kişilerden bahsedilir. İkinci bölümde olaylar anlatılır, örneklerle tasdik edilir. Üçüncü bölümde ise olay son bulur ve okuyucuya ders vermeyi güden cümleler yer alır.
C ) BATI ETKİSİNDE GELİŞEN TÜRK EDEBİYATI
1. Tanzimat Edebiyatı
2. Servet-i Fünun Edebiyatı
3. Fecr-i Ati Edebiyatı
4. Milli Edebiyat
5. Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı
6. Günümüz Türk Edebiyatı
Kullanılan Nazım Biçimleri:
Sone
* İlkin İtalyan edebiyatında görülen, Türk şiirinde az görülen, iki dört dizeli ve iki üç dizeli bölüm olmak üzere 14 dizeden oluşan nazım biçimidir.
* Uyak örgüsü şöyledir: abba, ccd, ede.
* Sone nazım şeklini Türk edebiyatında ilk olarak Servet-i Fünun şairleri kullanmıştır.
Terza-Rima
* Üç dizelik bendlerle kurulu İtalyan nazım biçimi.
* Dize kümelenişi ve kafiye düzeni şöyledir: aba, bcb, cçc, ded...e
* Dante’nin “İlahi Komedya”sının bu biçimle yazılmış olması, terza–rima’nın yaygınlık kazanmasını sağlamıştır.
* Terza-rima, Türk edebiyatında ilkin Servet-i Fünun döneminde bir tek şiirde
(Tevfik Fikret’in Şehrâyîn) denenmiş (1899); İkinci Meşrutiyet’ten (1908) sonra zaman zaman kullanılmışsa da, yaygınlık kazanmamıştır.
Serbest Müstezat
* 19. Yüzyıl sonlarında özellikle Servet-i Fünun’cuların geliştirdikleri bir nazım biçimidir.
* Divan şiirindeki müstezattan farklı özellikleri vardır.
* Klasik nazım biçimlerinden ve tek ölçünün bir örnekliliğinden kurtuluş yeni biçimler ve ahenkler yaratmak düşüncesiyle oluşturulan bu biçim, serbest nazıma geçişte bir aşama olmuştur.
Mensur Şiir
* 19. yüzyılın yarısında Fransa’da doğmuştur.
* Şinasi’nin Fransız edebiyatından yaptığı çeviriler, mensur şiirin ilk örnekleridir.
* Mehmet Rauf’un “Siyah İnciler”i, Yakup Kadri’nin “Okun Ucunda, Erenlerin Bağından” adlı yapıtları mensur şiir türünden ürünlerdir.
* Ölçü ve uyağa başvurulmaz.
* Duygu ve hayallerin düzyazı biçimiyle şiirsel anlatılmasıdır.
* Bu yazılarda iç ahenk önemlidir. Servet-i Fununcular tarafından kullanılmış, fazla yaygınlaşmamıştır.
Serbest Nazım (Şiir)
* Ölçüsüz ve uyaksız yazılan, belli kurallara bağlı olmayan şiirlerdir.
* Türk edebiyatında serbest nazım, cumhuriyetten sonra gelişmiştir.
* Serbest nazmın ilk örneklerini Nazım Hikmet vermiştir.
NOT: Bu nazım biçimleri dışında “balat” adı verilen bir nazım biçiminin de kullanıldığı belirtilmektedir. Çok az tercih edildiği düşünülen bu nazım biçiminin özelliği 3 uzun 1 kısa bentten oluşmasıdır.
ŞİİRDE TEMA
Konu: Üzerinde söz söylenilen, fikir yürütülen, yazı yazılan herhangi bir olay, düşünce veya duruma konu denir.
Tema: Şiirde dile getirilen duygu, düşünce ve hayale tema denir.
* Şiir bir düşünce yazısı olmadığı için “tema” sözcüğünden daha çok esrede dile getirilen duygu ve hayali anlamalıyız.
* Şiirde tema kimi zaman bir aşk,ayrılık acısı,ölüm korkusu gibi bireysel duygular kimi zaman da başka insanlar için üzüntülerin yer aldığı toplumsal konuları da içerebilir.
ŞİİRDE GERÇEKLİK VE ANLAM
* “Sanat yada edebiyat,bir nevi gerçeğin yorumlanarak anlatılmasıdır.” ifadesinden hareketle şiirde de gerçeğin değiştiğini söyleyebiliriz.
* Şiirdeki gerçeklik, somut bir anlayışla sınırlı değildir. Bu gerçeklik,insanın sadece yaşadıklarıyla değil; sezgileri, tasarıları ve izlenimleriyle de ilgilidir.
* Şair, şiirinin her okuyanda farklı duygular uyandırmasını amaçlar. Bu nedenle kelimelere yeni anlamlar yükler. Bu anlamları okuyucu kendisi hisseder. Bu şekilde şiirde farklı bir gerçeklik ortaya çıkar.
ŞİİR VE GELENEK
Modern şiirin özellikleri:
*Bireysel duyguların ön plana çıkarıldığı bir şiir geleneğidir.
* Daha çok serbest nazım kullanılmıştır.
* Çağrışım yönünden zengin ifadeler vardır.
* Somuttan çok soyuta hitap eden şiirlerdir.
* Şiirler,ölçü ve kafiye olmaksızın yazılır.
ŞİİR VE YORUM
* Okuyucun metni kendi birikimlerine, özelliklerine, kültürüne, zevkine ve hayal gücüne göre anlamlandırmasına “yorum” denir.
* Güzel bir yorum için:
a) Öncelikle şiirin yapısal özelliklerini, dil ve üslubunu,temasını belirlememiz gerekir.
b) Sonra şiirin yazıldığı dönemin şartlarına ve şairin zihniyetine (edebi kişiliğine) bakmamız gerekir.
c) Şiirin bağlı olduğu geleneğin özelliklerini bilmemiz gerekir.
d) Şiirin çok anlamlı bir metin parçası olduğunu unutmamız gerekir.
MANZUME VE ŞİİR
Dilde biri nazım diğeri nesir olmak üzere iki anlatım biçimi vardır.Nazım,ölçülü ve uyaklı anlatım biçimidir.
Manzume: Ölçü ve kafiye gözetilerek, nazım biçiminde yani dizeler halinde yazılan metinlere ”manzume” denir. Manzumelerin sanat değeri taşıyanlarına da “şiir” denir.
Manzume ve şiir arasındaki farklar:
a) Manzumede anlatılanlar düz yazıyla ifade edilebilirken şiirde anlatılanlar düz yazıyla ifade edilemez.
b) Manzumelerde bir olay örgüsü varken şiirlerde olay örgüsü yoktur.
c) Manzumelerde sözcükler genelde gerçek anlamda kullanılırken şiirde çok anlamlılık vardır.
d) Şiirler manzumelere göre çağrışım yönünden daha zengindir.
Manzum hikâye:
* Nazmın nesre yaklaştırılmasıyla ortaya çıkan bir türdür.
* Önemli özelliklerinden birisi metinde karşılıklı konuşmaların yer almasıdır.
* Bu tarzı edebiyatımızda ilk kez Servet-i Fununcular denemiştir. Tevfik Fikret ve Mehmet Akif Ersoy bu türde başarılı örnekler vermişlerdir.
Şiir Türleri
1. Lirik Şiir
* Aşk, ayrılık, hasret ve özlem gibi konuları duygusal bir dille anlatan şiire lirik şiir denir.
* Eski Yunan edebiyatında şairler şiirlerini Lyra (lir) denilen bir sazla söyledikleri için bu tür şiirlere lirik denilmiştir.
* Gazel, şarkı koşma, semai lirik şiire örnektir.
2. Pastoral Şiir
* Doğa güzelliklerini, kır ve doğa sevgisini, orman, yayla, dağ, köy ve çoban yaşamını, bunlara karşı duyulan özlemleri anlatan şiir türüdür.
* Şair doğa karşısındaki duygularını anlatıyorsa "idil", bir çobanla karşılıklı konuşuyormuş gibi anlatıyorsa "eglog" adını alır.
3. Epik Şiir
* Yiğitlik, kahramanlık, savaş... temaları işleyen şiirlerdir.
* Destansı özellikler gösteren şiirlerdir.
* Okuyanda coşku ve yiğitlik duygusu uyandırır.
* Epik sözcüğü, Yunancada destan anlamındaki epope den gelmektedir.
4. Didaktik Şiir
* Bilgi vermek, öğretmek, öğüt vermek gibi öğretici amaç taşıyan şiirlerdir.
* Manzum hikâyeler ve fabllarda bu gruba girer.
5. Satirik Şiir
* Toplumdaki çeşitli düzensizlik ve bozuklukları iğneleyici sözlerle, alaylı ifadelerle eleştiren şiirlerdir.
* Halk edebiyatında "taşlama", Divan edebiyatında "hiciv" denir.
6. Dramatik Şiir
* Tiyatroda kullanılan şiir türüdür.
* Eski Yunan edebiyatında oyuncuların sahnede söyleyecekleri sözler şiir haline getirilir ve onlara ezberletilirdi. Bu şekilde sözler şiir şeklinde söylenirdi.
* Dramatik şiir, karşılıklı konuşma şeklinde yazılan manzumelerdir.
* Bizde birkaç sanatçı dışında pek kullanılmamıştır.
1. Tanzimat Edebiyatı
2. Servet-i Fünun Edebiyatı
3. Fecr-i Ati Edebiyatı
4. Milli Edebiyat
5. Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı
6. Günümüz Türk Edebiyatı
Kullanılan Nazım Biçimleri:
Sone
* İlkin İtalyan edebiyatında görülen, Türk şiirinde az görülen, iki dört dizeli ve iki üç dizeli bölüm olmak üzere 14 dizeden oluşan nazım biçimidir.
* Uyak örgüsü şöyledir: abba, ccd, ede.
* Sone nazım şeklini Türk edebiyatında ilk olarak Servet-i Fünun şairleri kullanmıştır.
Terza-Rima
* Üç dizelik bendlerle kurulu İtalyan nazım biçimi.
* Dize kümelenişi ve kafiye düzeni şöyledir: aba, bcb, cçc, ded...e
* Dante’nin “İlahi Komedya”sının bu biçimle yazılmış olması, terza–rima’nın yaygınlık kazanmasını sağlamıştır.
* Terza-rima, Türk edebiyatında ilkin Servet-i Fünun döneminde bir tek şiirde
(Tevfik Fikret’in Şehrâyîn) denenmiş (1899); İkinci Meşrutiyet’ten (1908) sonra zaman zaman kullanılmışsa da, yaygınlık kazanmamıştır.
Serbest Müstezat
* 19. Yüzyıl sonlarında özellikle Servet-i Fünun’cuların geliştirdikleri bir nazım biçimidir.
* Divan şiirindeki müstezattan farklı özellikleri vardır.
* Klasik nazım biçimlerinden ve tek ölçünün bir örnekliliğinden kurtuluş yeni biçimler ve ahenkler yaratmak düşüncesiyle oluşturulan bu biçim, serbest nazıma geçişte bir aşama olmuştur.
Mensur Şiir
* 19. yüzyılın yarısında Fransa’da doğmuştur.
* Şinasi’nin Fransız edebiyatından yaptığı çeviriler, mensur şiirin ilk örnekleridir.
* Mehmet Rauf’un “Siyah İnciler”i, Yakup Kadri’nin “Okun Ucunda, Erenlerin Bağından” adlı yapıtları mensur şiir türünden ürünlerdir.
* Ölçü ve uyağa başvurulmaz.
* Duygu ve hayallerin düzyazı biçimiyle şiirsel anlatılmasıdır.
* Bu yazılarda iç ahenk önemlidir. Servet-i Fununcular tarafından kullanılmış, fazla yaygınlaşmamıştır.
Serbest Nazım (Şiir)
* Ölçüsüz ve uyaksız yazılan, belli kurallara bağlı olmayan şiirlerdir.
* Türk edebiyatında serbest nazım, cumhuriyetten sonra gelişmiştir.
* Serbest nazmın ilk örneklerini Nazım Hikmet vermiştir.
NOT: Bu nazım biçimleri dışında “balat” adı verilen bir nazım biçiminin de kullanıldığı belirtilmektedir. Çok az tercih edildiği düşünülen bu nazım biçiminin özelliği 3 uzun 1 kısa bentten oluşmasıdır.
ŞİİRDE TEMA
Konu: Üzerinde söz söylenilen, fikir yürütülen, yazı yazılan herhangi bir olay, düşünce veya duruma konu denir.
Tema: Şiirde dile getirilen duygu, düşünce ve hayale tema denir.
* Şiir bir düşünce yazısı olmadığı için “tema” sözcüğünden daha çok esrede dile getirilen duygu ve hayali anlamalıyız.
* Şiirde tema kimi zaman bir aşk,ayrılık acısı,ölüm korkusu gibi bireysel duygular kimi zaman da başka insanlar için üzüntülerin yer aldığı toplumsal konuları da içerebilir.
ŞİİRDE GERÇEKLİK VE ANLAM
* “Sanat yada edebiyat,bir nevi gerçeğin yorumlanarak anlatılmasıdır.” ifadesinden hareketle şiirde de gerçeğin değiştiğini söyleyebiliriz.
* Şiirdeki gerçeklik, somut bir anlayışla sınırlı değildir. Bu gerçeklik,insanın sadece yaşadıklarıyla değil; sezgileri, tasarıları ve izlenimleriyle de ilgilidir.
* Şair, şiirinin her okuyanda farklı duygular uyandırmasını amaçlar. Bu nedenle kelimelere yeni anlamlar yükler. Bu anlamları okuyucu kendisi hisseder. Bu şekilde şiirde farklı bir gerçeklik ortaya çıkar.
ŞİİR VE GELENEK
Modern şiirin özellikleri:
*Bireysel duyguların ön plana çıkarıldığı bir şiir geleneğidir.
* Daha çok serbest nazım kullanılmıştır.
* Çağrışım yönünden zengin ifadeler vardır.
* Somuttan çok soyuta hitap eden şiirlerdir.
* Şiirler,ölçü ve kafiye olmaksızın yazılır.
ŞİİR VE YORUM
* Okuyucun metni kendi birikimlerine, özelliklerine, kültürüne, zevkine ve hayal gücüne göre anlamlandırmasına “yorum” denir.
* Güzel bir yorum için:
a) Öncelikle şiirin yapısal özelliklerini, dil ve üslubunu,temasını belirlememiz gerekir.
b) Sonra şiirin yazıldığı dönemin şartlarına ve şairin zihniyetine (edebi kişiliğine) bakmamız gerekir.
c) Şiirin bağlı olduğu geleneğin özelliklerini bilmemiz gerekir.
d) Şiirin çok anlamlı bir metin parçası olduğunu unutmamız gerekir.
MANZUME VE ŞİİR
Dilde biri nazım diğeri nesir olmak üzere iki anlatım biçimi vardır.Nazım,ölçülü ve uyaklı anlatım biçimidir.
Manzume: Ölçü ve kafiye gözetilerek, nazım biçiminde yani dizeler halinde yazılan metinlere ”manzume” denir. Manzumelerin sanat değeri taşıyanlarına da “şiir” denir.
Manzume ve şiir arasındaki farklar:
a) Manzumede anlatılanlar düz yazıyla ifade edilebilirken şiirde anlatılanlar düz yazıyla ifade edilemez.
b) Manzumelerde bir olay örgüsü varken şiirlerde olay örgüsü yoktur.
c) Manzumelerde sözcükler genelde gerçek anlamda kullanılırken şiirde çok anlamlılık vardır.
d) Şiirler manzumelere göre çağrışım yönünden daha zengindir.
Manzum hikâye:
* Nazmın nesre yaklaştırılmasıyla ortaya çıkan bir türdür.
* Önemli özelliklerinden birisi metinde karşılıklı konuşmaların yer almasıdır.
* Bu tarzı edebiyatımızda ilk kez Servet-i Fununcular denemiştir. Tevfik Fikret ve Mehmet Akif Ersoy bu türde başarılı örnekler vermişlerdir.
Şiir Türleri
1. Lirik Şiir
* Aşk, ayrılık, hasret ve özlem gibi konuları duygusal bir dille anlatan şiire lirik şiir denir.
* Eski Yunan edebiyatında şairler şiirlerini Lyra (lir) denilen bir sazla söyledikleri için bu tür şiirlere lirik denilmiştir.
* Gazel, şarkı koşma, semai lirik şiire örnektir.
2. Pastoral Şiir
* Doğa güzelliklerini, kır ve doğa sevgisini, orman, yayla, dağ, köy ve çoban yaşamını, bunlara karşı duyulan özlemleri anlatan şiir türüdür.
* Şair doğa karşısındaki duygularını anlatıyorsa "idil", bir çobanla karşılıklı konuşuyormuş gibi anlatıyorsa "eglog" adını alır.
3. Epik Şiir
* Yiğitlik, kahramanlık, savaş... temaları işleyen şiirlerdir.
* Destansı özellikler gösteren şiirlerdir.
* Okuyanda coşku ve yiğitlik duygusu uyandırır.
* Epik sözcüğü, Yunancada destan anlamındaki epope den gelmektedir.
4. Didaktik Şiir
* Bilgi vermek, öğretmek, öğüt vermek gibi öğretici amaç taşıyan şiirlerdir.
* Manzum hikâyeler ve fabllarda bu gruba girer.
5. Satirik Şiir
* Toplumdaki çeşitli düzensizlik ve bozuklukları iğneleyici sözlerle, alaylı ifadelerle eleştiren şiirlerdir.
* Halk edebiyatında "taşlama", Divan edebiyatında "hiciv" denir.
6. Dramatik Şiir
* Tiyatroda kullanılan şiir türüdür.
* Eski Yunan edebiyatında oyuncuların sahnede söyleyecekleri sözler şiir haline getirilir ve onlara ezberletilirdi. Bu şekilde sözler şiir şeklinde söylenirdi.
* Dramatik şiir, karşılıklı konuşma şeklinde yazılan manzumelerdir.
* Bizde birkaç sanatçı dışında pek kullanılmamıştır.
2) DİVAN EDEBİYATI (KLASİK EDEBİYAT)
* Şairler şiirlerini “DİVAN” adını verdikleri bir kitapta topladıkları için bu edebiyatına “Divan Edebiyatı” denilmiştir.Ayrıca “klasik-eski–zümre edebiyatı” da denilir.
* İslamiyet’in kabulünden sonra Türkler yaşamın her alanında Araplardan, Farslardan etkilenmişlerdir. Bu etkileşimin en belirgin olduğu alanların başında edebiyat göze çarpmaktadır.13. yy dan itibaren şair ve yazarlar Fars-Arap etkisine girmeye başlamıştır.
* Dili Arapça, Farsça, Türkçe karışımı olan Osmanlıca’dır.
* Ölçü olarak “aruz ölçüsü”, nazım birimi genellikle beyittir.
* Şiirlerde tam ve zengin uyak kullanılmıştır.
* Anlatılan şey değil, anlatış biçimi ön plandadır.
* Çoğunlukla aşk, şarap, kadın övgü, din, ahlak, tasavvuf konuları işlenmiştir.
* 13.yüzyılda gelişmeye başlamış 16. ve 17. yüzyıllarda en olgun dönemini yaşamış, 19.yüzyılın sonlarına kadar sürmüştür.
* Belli kalıpları olan bir edebiyattır.Duygu ve düşünceler mazmun denilen kavramlarla anlatılır.
* Soyut bir edebiyattır ve toplumsal konulara değinmemiştir.
Kullanılan Nazım Biçimleri:
Divan edebiyatı nazım şekilleri
Dörtlük halindekiler ; Rubai, Şarkı, Tuyuğ, Murabba,
Bent Halinde ; Terci-i bent, Terkib-i bent,
Beyit halindekiler; Gazel, Kaside, Mesnevi, Müstezat,
Gazel
* Güzellik, aşk, kadın, şarap gibi konuları işleyen nazım biçimidir.
* Araplarda Farslara onlardan da Türklere geçmiştir.
* Gazelin ilk beytine “matla”son beytine “makta” denir.
* Makta beytinde şairin mahlası(takma adı) kullanılır.
* En güzel beytine “beyt’ül gazel ya da şah beyit” denir.
* Gazelin bütün beyitlerinde aynı konu işleniyorsa buna yek-ahenk gazel denir.
* Bütün beyitler aynı söyleyiş güzelliğine sahip ise buna yek-âvâz gazel denir.
* Kafiye şeması: “aa,ba, ca da...” şeklindedir.
* En az beş en fazla on beş beyitten oluşur.
* Konu birliği yoktur. Her beyit başka bir konudan bahsedebilir.
* Türk edebiyatında Fuzûli, Bâki, Nedim en tanınmış gazel şairleridir.
Kaside
* Din ve devlet büyüklerini övmek amacıyla yazılan şiirlere denir.
* En az 33 en fazla 99 beyitten oluşur.
* Kafiye düzeni gazelle aynıdır.
* İlk beytine matla, son beytine makta, şairin adının bulunduğu beyte taç beyit,en güzel beytine beyt'ül kasid adı verilir.
*Kaside: Nesip-girizgâh-methiye-tegazzül-fahriye-dua bölümlerinden oluşur.
Nesib: Kasidenin giriş bölümüdür.
Girizgah: Konuya giriş niteliğinde olan bölümdür.
Methiye: Övülecek olan kişinin yüceliklerinin sıralandığı bölümdür.
Fahriye: Şairin kendini övdüğü kısımdır.
Tegazzül: Şair bu bölümde bir gazele yer verir.
Dua: Övülen kişinin başarısı için Allah’a dua edilir.
Konularına Göre Kasideler
Tevhid: Allah’ın birliğini anlatan kasidelere denir.
Münacat: Allah’a dua etmek ve yalvarmak için yazılanlara denir.
Methiye: Herhangi bir şahsı övmek için yazılanlar denir.
Naat: Peygamberleri övmek için yazılanlara denir.
Hicviye: Birini eleştirmek için yazılanlara denir.
Mersiye: Ölen birinin arkasından yazılanlara denir.
Edebiyatımızda kaside türünün en güzel örneklerini Nef’i vermiştir. Onun Siham-ı Kaza adlı eseri bu türün en meşhur örneğidir.
Mesnevi
* Beyit sayısı sınırsızdır.
*Konu sınırlaması yoktur. Genellikle savaş, aşk, tarihi olaylar, dinî olaylar gibi konular işlenir.
* Mesneviler o dönemde roman ve hikaye türünün yerini tutuyordu.
* Her beyit kendi arasında kafiyelidir.
* Uyak düzeni aa, bb,cc,dd,ee,... şeklinde devam eder.
* Beş mesneviden oluşan eserlere “hamse” denir.
* Bir şehrin güzelliğini anlatan mesnevilere şehrengiz denir.
* Türk edebiyatındaki ünlü mesneviler şunlardır:
Kutadgu Bilig İlk mesnevi (Öğüt)
Fuzuli - Leyla ile Mecnun (Aşk)
Şeyh Galip - Hüsm ü Aşk (Aşk)
Şeyhi - Harname (Eleştiri)
Ahmedi - İskendername (Tarih)
Nabi - Hayrabat (Öğüt)
Süleyman Çelebi - Vesiletü’n-Necat (Mevlid)(Dini)
Mevlana - Mesnevi (Öğüt)
Müstezat
* Gazelin özel bir biçimine denir.
* Uzun dizelere kısa bir dize eklenerek yazılır.
* Uzun ve kısa dizeler gazel gibi kendi aralarında uyaklanırlar. Kısa dizelere “ziyade” adı verilir.
Rubai
* Kafiyelenişi aaxa şeklindedir. Tek dörtlükten oluşur.
* Aruzun belli kalıplarıyla yazılır.
* Hayatın anlamı ve hayat felsefesi,dünyanın nimetlerinden yararlanma ve ölüm gibi konular işlenmiştir.
* İran edebiyatına ait olan bu türün en büyük şairi Ömer Hayyam’dır.
* Türkçe rubailerin en güzel örneklerini Yahya Kemal vermiştir.
Tuyuğ
* Divan edebiyatına Türklerin kazandırdığı bir nazım şeklidir.
* Yak düzeni rubai gibidir.Tek dörtlükten oluşur.
* Felsefi konular işlenmektedir.
* Kadı Burhanettin’in tuyuğları meşhurdur.
Şarkı
* Besteyle okunmak için yazılan ve dörtlüklerden oluşan nazım biçimidir.
* Dörtlük sayısı 3ile 5 arasında değişir.
* Birinci dörtlükte 2. ve 4. dizeler diğer dörtlüklerde 4.dizeler aynen tekrarlanır. Buna nakarat denir.
* Türklerin divan edebiyatına kazandırdığı bir türdür.
* Aşk ,sevgi,günlük hayat gibi konular işlenir.
* Halk deyişlerine ve söyleyişlerine yer verilir.
* Şarkı türünün ilk kullanıcısı ve en önemli temsilcisi Nedim’dir.
Murabba
* Dört dizelik kıtalardan oluşur.
* Bent sayısı 3-7 arasında değişir.
* Her konuda yazılır.
Terkib-i Bent
* Bentlerle kurulmuş olan bir nazım şeklidir.
* Her bent 7 ile 10 beyitten oluşur.
* Bent sayısı 5 ile 15 arasındadır.
* Bentleri birbirine bağlayan beyitlere vasıta beyti denir.
* Şairin toplumsal ve felsefi konulardaki düşünceleri konu olarak işlenir.
* Terkib-i Bent türünün en önemli ismi Bağdatlı Ruhi’dir.
* Türk edebiyatında bu türün en önemli ismi Ziya Paşa’dır.
Terci-i Bent
* Terkib-i bente benzer. Yalnız burada bentler arasındaki vasıta beyti aynen tekrarlanır.
* Konu olarak daha çok Allah’ın kudreti,kainatın sırları ve kainatın zıtlıkları gibi konulara yer verilir.
* Bu türün de Türk edebiyatındaki en önemli temsilcisi Ziya Paşa’dır.
* Şairler şiirlerini “DİVAN” adını verdikleri bir kitapta topladıkları için bu edebiyatına “Divan Edebiyatı” denilmiştir.Ayrıca “klasik-eski–zümre edebiyatı” da denilir.
* İslamiyet’in kabulünden sonra Türkler yaşamın her alanında Araplardan, Farslardan etkilenmişlerdir. Bu etkileşimin en belirgin olduğu alanların başında edebiyat göze çarpmaktadır.13. yy dan itibaren şair ve yazarlar Fars-Arap etkisine girmeye başlamıştır.
* Dili Arapça, Farsça, Türkçe karışımı olan Osmanlıca’dır.
* Ölçü olarak “aruz ölçüsü”, nazım birimi genellikle beyittir.
* Şiirlerde tam ve zengin uyak kullanılmıştır.
* Anlatılan şey değil, anlatış biçimi ön plandadır.
* Çoğunlukla aşk, şarap, kadın övgü, din, ahlak, tasavvuf konuları işlenmiştir.
* 13.yüzyılda gelişmeye başlamış 16. ve 17. yüzyıllarda en olgun dönemini yaşamış, 19.yüzyılın sonlarına kadar sürmüştür.
* Belli kalıpları olan bir edebiyattır.Duygu ve düşünceler mazmun denilen kavramlarla anlatılır.
* Soyut bir edebiyattır ve toplumsal konulara değinmemiştir.
Kullanılan Nazım Biçimleri:
Divan edebiyatı nazım şekilleri
Dörtlük halindekiler ; Rubai, Şarkı, Tuyuğ, Murabba,
Bent Halinde ; Terci-i bent, Terkib-i bent,
Beyit halindekiler; Gazel, Kaside, Mesnevi, Müstezat,
Gazel
* Güzellik, aşk, kadın, şarap gibi konuları işleyen nazım biçimidir.
* Araplarda Farslara onlardan da Türklere geçmiştir.
* Gazelin ilk beytine “matla”son beytine “makta” denir.
* Makta beytinde şairin mahlası(takma adı) kullanılır.
* En güzel beytine “beyt’ül gazel ya da şah beyit” denir.
* Gazelin bütün beyitlerinde aynı konu işleniyorsa buna yek-ahenk gazel denir.
* Bütün beyitler aynı söyleyiş güzelliğine sahip ise buna yek-âvâz gazel denir.
* Kafiye şeması: “aa,ba, ca da...” şeklindedir.
* En az beş en fazla on beş beyitten oluşur.
* Konu birliği yoktur. Her beyit başka bir konudan bahsedebilir.
* Türk edebiyatında Fuzûli, Bâki, Nedim en tanınmış gazel şairleridir.
Kaside
* Din ve devlet büyüklerini övmek amacıyla yazılan şiirlere denir.
* En az 33 en fazla 99 beyitten oluşur.
* Kafiye düzeni gazelle aynıdır.
* İlk beytine matla, son beytine makta, şairin adının bulunduğu beyte taç beyit,en güzel beytine beyt'ül kasid adı verilir.
*Kaside: Nesip-girizgâh-methiye-tegazzül-fahriye-dua bölümlerinden oluşur.
Nesib: Kasidenin giriş bölümüdür.
Girizgah: Konuya giriş niteliğinde olan bölümdür.
Methiye: Övülecek olan kişinin yüceliklerinin sıralandığı bölümdür.
Fahriye: Şairin kendini övdüğü kısımdır.
Tegazzül: Şair bu bölümde bir gazele yer verir.
Dua: Övülen kişinin başarısı için Allah’a dua edilir.
Konularına Göre Kasideler
Tevhid: Allah’ın birliğini anlatan kasidelere denir.
Münacat: Allah’a dua etmek ve yalvarmak için yazılanlara denir.
Methiye: Herhangi bir şahsı övmek için yazılanlar denir.
Naat: Peygamberleri övmek için yazılanlara denir.
Hicviye: Birini eleştirmek için yazılanlara denir.
Mersiye: Ölen birinin arkasından yazılanlara denir.
Edebiyatımızda kaside türünün en güzel örneklerini Nef’i vermiştir. Onun Siham-ı Kaza adlı eseri bu türün en meşhur örneğidir.
Mesnevi
* Beyit sayısı sınırsızdır.
*Konu sınırlaması yoktur. Genellikle savaş, aşk, tarihi olaylar, dinî olaylar gibi konular işlenir.
* Mesneviler o dönemde roman ve hikaye türünün yerini tutuyordu.
* Her beyit kendi arasında kafiyelidir.
* Uyak düzeni aa, bb,cc,dd,ee,... şeklinde devam eder.
* Beş mesneviden oluşan eserlere “hamse” denir.
* Bir şehrin güzelliğini anlatan mesnevilere şehrengiz denir.
* Türk edebiyatındaki ünlü mesneviler şunlardır:
Kutadgu Bilig İlk mesnevi (Öğüt)
Fuzuli - Leyla ile Mecnun (Aşk)
Şeyh Galip - Hüsm ü Aşk (Aşk)
Şeyhi - Harname (Eleştiri)
Ahmedi - İskendername (Tarih)
Nabi - Hayrabat (Öğüt)
Süleyman Çelebi - Vesiletü’n-Necat (Mevlid)(Dini)
Mevlana - Mesnevi (Öğüt)
Müstezat
* Gazelin özel bir biçimine denir.
* Uzun dizelere kısa bir dize eklenerek yazılır.
* Uzun ve kısa dizeler gazel gibi kendi aralarında uyaklanırlar. Kısa dizelere “ziyade” adı verilir.
Rubai
* Kafiyelenişi aaxa şeklindedir. Tek dörtlükten oluşur.
* Aruzun belli kalıplarıyla yazılır.
* Hayatın anlamı ve hayat felsefesi,dünyanın nimetlerinden yararlanma ve ölüm gibi konular işlenmiştir.
* İran edebiyatına ait olan bu türün en büyük şairi Ömer Hayyam’dır.
* Türkçe rubailerin en güzel örneklerini Yahya Kemal vermiştir.
Tuyuğ
* Divan edebiyatına Türklerin kazandırdığı bir nazım şeklidir.
* Yak düzeni rubai gibidir.Tek dörtlükten oluşur.
* Felsefi konular işlenmektedir.
* Kadı Burhanettin’in tuyuğları meşhurdur.
Şarkı
* Besteyle okunmak için yazılan ve dörtlüklerden oluşan nazım biçimidir.
* Dörtlük sayısı 3ile 5 arasında değişir.
* Birinci dörtlükte 2. ve 4. dizeler diğer dörtlüklerde 4.dizeler aynen tekrarlanır. Buna nakarat denir.
* Türklerin divan edebiyatına kazandırdığı bir türdür.
* Aşk ,sevgi,günlük hayat gibi konular işlenir.
* Halk deyişlerine ve söyleyişlerine yer verilir.
* Şarkı türünün ilk kullanıcısı ve en önemli temsilcisi Nedim’dir.
Murabba
* Dört dizelik kıtalardan oluşur.
* Bent sayısı 3-7 arasında değişir.
* Her konuda yazılır.
Terkib-i Bent
* Bentlerle kurulmuş olan bir nazım şeklidir.
* Her bent 7 ile 10 beyitten oluşur.
* Bent sayısı 5 ile 15 arasındadır.
* Bentleri birbirine bağlayan beyitlere vasıta beyti denir.
* Şairin toplumsal ve felsefi konulardaki düşünceleri konu olarak işlenir.
* Terkib-i Bent türünün en önemli ismi Bağdatlı Ruhi’dir.
* Türk edebiyatında bu türün en önemli ismi Ziya Paşa’dır.
Terci-i Bent
* Terkib-i bente benzer. Yalnız burada bentler arasındaki vasıta beyti aynen tekrarlanır.
* Konu olarak daha çok Allah’ın kudreti,kainatın sırları ve kainatın zıtlıkları gibi konulara yer verilir.
* Bu türün de Türk edebiyatındaki en önemli temsilcisi Ziya Paşa’dır.
