-->

Ömer Salİh Gül

I am Writer

BİR MÜHENDİS ÖYKÜSÜ

Merhaba ben Ömer. Ben 1998 doğumluyum. Çocukluğuma dair tek hatırladığım şey çok mutlu olduğum günlerdi. Yani şöyle açıklayacak olursam eğer ben aile arasındaki ilişkileri çok severim, çocukluk dönemimde ise bu daha fazlaydı. Amcamlar, teyzemler felan pikniğe giderdik. Parkta o kadar çok eğlenirdim ki size anlatamam. Şimdi zamane çocuklarına bakacak olursak eline telefon veya tablet verince mutlu olabiliyorlar. Yav ben oyuncağım yok diye kumandadan otobus eski tuşlu telefonlardan taksi yapan birisiydim. Bizim çocukluğumuz bu kadar güzel geçmişken onlar nasıl böyle güzel günlerini yaşayamıyor diye kendi içimde sorguluyorum. Çocukluğuma ait güzel anılardan biriside sokak çocukluğu ve arkadaşlığıydı. Hiç unutmam o uçurtma uçurduğumuz günleri. Abim uçurup uçurtmanın ipini bana verdiğinde o kadar heyecanlanırdım ki sizlere anlatamam. Ben ailemden uzakta yaşamaya lisede başladım. Bir şeyler başarıp iyi yerlere gelmeyi istiyordum. Lisede bir sürü güzel işler yaptığıma inanıyorum. Ve şimdi Kırklareli’de Mühendislik okuyorum.

  • Kağıthane/İstanbul
  • 0541456xxxx
  • omersalihgul@gmail.com
  • https://omersalihgul.wordpress.com/
Me

Profesyonel Becerilerim

Kişisel ilgi alanlarımda kendimi geliştirmek için yaptığım istatistikler aşağıdadır.

Web Tasarımı 60%
Web Geliştirme 70%
Autocad 70%
Wordpress 60%
C++ 50%
Matlab 60%

Fotoğrafçılık

Fotoğraf çekmek her şeyden önce bir sanattır çünkü görülen bileşenlerin sanatsal olarak kalıcı birer objeye dönüşmesini sağlar. Bende bu alanda kurs alarak kendimi geliştirdim.

Şiir

Duygu, çağrışım ve izlenimlerin dizeler halinde dile getirildiği söz sanatıdır şiir. Tanımı üzerine konuşacak olursam tüm duygularımı sanatsal bir şekilde kağıda dökebildiğim şey.

Web Tasarım

Web grafik tasarımı, grafik tasarım alanı ile yakın ilişkili bir konu olarak ele alınabilir ama kendi içerisinde ayrı bir dal olarak çok geniş bir alanı işgal etmektedir.

Bir Şeyler Yazmak

Düz yazı üzerine yazılan hikayeler, romanlar..

Film

Kısa videolar çekerek onları bir film haline dönüştürmek. Emeğinizin karşılığını görmek çok güzel.

Sosyal Medya

Sosyal Medyada ki gelişmelerden haberdar olmak için ilgi alanlarıma sosyal medyayı da ekleyeyim. :)

0
Web Tasarım
0
Web Sayfası
0
facebook like
0
aktif projeler
  • 9. Sınıf Türk Dili ve Edebiyatı Ders Notları - İslamiyet Öncesi ve İslami Dönem Türk Edebiyatı Şathiye, Deyiş, İlahi, Nefes, Destan, Semai, Varsağı

    TÜRK EDEBİYATINDA KULLANILAN NAZIM BİÇİMLERİ

    A) İSLAMİYET ÖNCESİ TÜRK EDEBİYATI

    * M.S.VIII. yüzyıla gelinceye kadar Türklerin henüz yazıyı kullanmadıkları dönemdeki edebiyattır.
    * Bu dönem edebiyatı, sözlü olarak üretilmiş ve kulaktan kulağa yayılarak varlığını sürdürmüştür.
    * Bu dönem edebiyatı müzik eşliğinde “kopuz” adı verilen sazla dile getirilmiştir.
    * Ölçü, ulusal ölçümüz olan “hece” ölçüsüdür.
    * Nazım birimi “dörtlük”tür.
    * Dönemine göre arı(sade) bir dili vardır.
    * Dizelere genel olarak yarım uyak hakimdir.
    * Daha çok doğa, aşk ve ölüm konuları işlenmiştir.
    * Bu döneme yönelik elimizdeki en önemli ve eski kaynak Kaşgarlı Mahmut’un “Divan-ı Lügat-it Türk” adlı eseridir.

    Kullanılan Nazım Biçimleri:

    Koşuk : “Sığır” denilen sürek avları sırasında söylenen şiirlerdir.
    * Konusu daha çok doğa, aşk, savaş ve yiğitliktir.
    * Bu tür daha sonra Halk edebiyatı nda “Koşma” adıyla anılmıştır.
    Sagu : Yuğ adı verilen ölüm törenlerinde, ölen kişilerin erdemlerini ve duyulan acıları dile getiren şiirlerdir.
    * Divan edebiyatında “mersiye”; halk edebiyatında “ağıt” ismini almıştır.
    Sav : Dönemin özlü sözleridir.
    * Bugünkü atasözleri nin ilk biçimi niteliğindedir.
    Destan : Toplumu derinden etkileyen olaylar sonunda halk arasında kendiliğinden oluşan uzun nazım türüdür.

    DESTANLARIN ÖZELLİKLERİ :

    * Toplumun ortak görüşlerini yansıtması
    * Olağanüstü özellikler taşıması
    * Kişilerinin seçkin olması (Kral, Han, Hakan ...vb.)
    * Ait oldukları milletten izler taşıması
    * Oldukça uzun olması
    * Konuları bakımından savaş, deprem, yangın... şeklinde sıralanabilmesi

    TÜRK DESTANLARI

    Destanlarımız yazıya geçirilmedikleri için bugün bunlarınancak konularını bilmekteyiz. Bunları da İran, Çin ve Arap kaynaklarından öğreniyoruz.

    A) SAKA DEVRİ DESTANLARI

    1) Alp Er Tunga Destanı: Türk-İran savaşlarında Alp Er Tunga’nın yiğitliklerini ve bu savaşları anlatır.
    2) Şu Destanı: İskender’le Türkler arasındaki savaşı ve Türk hakanı Şu’nun kahramanlıklarını anlatır.

    B) HUN DEVRİ DESTANI

    Oğuz Kağan Destanı : Hun hükümdarı Mete’yi ve onun yaşamını anlatır.

    C) GÖKTÜRK DEVRİ DESTANLARI

    1) Bozkurt Destanı : Göktürklerin dişi bir kurttan türeyişini anlatır.

    2) Ergenekon Destanı : Bir savaşta yenilen ve Ergenekon’a açılan Türklerin orada bir demir dağı eritip intikamlarını almalarını anlatır.

    D) UYGUR DEVRİ DESTANLARI

    1) Türeyiş Destanı: Uygurların bir erkek kurttan türeyişi anlatılır.

    2) Göç Destanı : Uygur Türklerinin anayurtlarından göçünü anlatır.

    NOT: Destanlar oluşumları bakımından iki grupta incelenebilir.

    a) Doğal Destanlar : Halk arasında ortaya çıkan anonim ürünlerdir. Bunlar genellikle daha sonra bir şair tarafından derlenip düzenlenmiştir. Bu türe örnek olarak şu destanları sıralayabiliriz.
    İliada, Odysseia Yunanlıların (Homeros)
    Kalevala Finlilerin
    Nibelungen Almanların
    Ramayana, Mahabarata Hintlilerin
    Cid İspanyolların
    Chanson de Roland Fransızların
    Gılgamış Sümerlerin
    Şehnâme İranlıların(Firdevsi)

    b) Yapma (Suni) Destanlar : Bir olayın doğal destana benzetilerek bir şairce destanlaştırılmasıdır. Yapma destan örneği olarak şunları sıralayabiliriz:
    Virgilius - Aeneit
    Dante - İlahi Komedi
    Tasso - Kurtarılmış Kudüs
    Milton - Kaybolmuş (Kaybedilmiş) Cennet
    Fazıl Hüsnü DAĞLARCA - Üç Şehitler Destanı

    B) İSLAMİ DEVİR TÜRK EDEBİYATI

    1) TÜRK HALK EDEBİYATI

    * İslamiyet öncesinden günümüze kadar kesintisiz gelen bir edebiyattır.
    * Halk içinde yetişmiş ozanların icra ettiği bir edebiyattır.
    * Temelinde sözlü bir gelenek vardır.
    * Dili sadedir.
    * Dörtlük ve yarım kafiye esaslıdır.
    * Hece ölçüsü kullanılmıştır.
    * Halkın dertlerini, sevinçlerini, her türlü duygularını işlemektedir.
    * Koşma, destan, semai, varsağı, mani, ağıt, türkü, bilmece, atasözü, devriye, şathiye, ilahi, deme gibi çeşitli nazım şekilleri vardır.
    * Kendi arasında :
    a) Âşık Tarzı Halk Edebiyatı
    b) Anonim Halk Edebiyatı
    c) Dini-Tasavvufi Halk Edebiyatı
    olmak üzere 3’e ayrılır.

    a) Âşık Tarzı Halk Edebiyatı :

    * İslamiyet'ten önce başlamıştır.
    * Bu edebiyatı genellikle“ aşık” adı verilen sazlarıyla yazdıklarını besteleyip köy köy dolaşan ozanlar icra etmiştir.
    * Hece ölçüsü kullanılmıştır.
    * Dili sadedir.
    * Nazım birimi dörtlüktür, yarım kafiye kullanılmıştır.
    * Son dörtlükte şairin mahlası (adı) kullanılır.
    * Aşk, ölüm, gurbet, ayrılık konuları sıklıkla ilenmiştir.
    * Coşkulu, lirik bir söylenişi vardır.

    Kullanılan Nazım Biçimleri:

    Koşma
    * Aşk, ayrılık, gurbet,sevgi,doğa,yiğitlik gibi geniş çerçeveli konuların işlendiği bir nazım şaklidir.
    * 11’li hece ölçüsüyle yazılır.
    * 3 ile 6 dörtlükten oluşur.
    * Dili sadedir.
    * Kafiye düzeni “abab,cccb,dddb...”şeklindedir.
    * Son dörtlükte şairin mahlası bulunur.
    * Koşmanın konularına göre “güzelleme, koçaklama, ağıt, taşlama”adlı türleri vardır.

    Güzelleme: İnsan ve doğa sevgisinin lirik bir edayla işlendiği koşmalara denir.(Karacaoğlan)

    Koçaklama: Savaş, yiğitlik, kahramanlık gibi konuları işleyen koşmalara denir. (Dadaloğlu ve Köroğlu)

    Ağıt:  Ölen kişinin arkasından duyulan acının ve onun iyiliklerinin işlendiği koşmadır.

    Taşlama: Toplumun veya bireylerin aksayan yönlerini eleştiren koşmalara denir.
    (Seyrani)

    Not: Güzelleme, koçaklama, ağıt, taşlama birer nazım türüdür.

    Varsağı
    * Toros Dağları ve Adana civarında yaşayan “VARSAK” boylarının söyledikleri türkülere denir.
    * Kafiye düzeni koşma gibidir.
    * 4+4 şeklinde 8’li ölçüyle söylenir.
    * “BRE, BEHEY, HEY“ nidaları sıklıkla kullanılmıştır.
    * En az 3 en fazla 5 dörtlüktür.
    * Konu olarak hayattan ve talihten şikayet gibi konular işlenir.

    Semai
    * Koşma ile aynı konular işlenir.
    * Kafiye düzeni koşma ile aynıdır.
    * 4 + 4 =8 ‘li ölçüyle yazılır.
    * 3 – 5 dörtlükten oluşur.
    * Koşmadan ezgisi,dörtlük sayısı ve ölçüsü bakımından ayrılır.

    Destan
    * 6+5 ‘li hece ölçüsüyle söylenir.
    * Halk edebiyatının en uzun nazım biçimidir.
    * Kendine özgü bir söylenişi vardır.
    * Kafiye düzeni koşma ile aynıdır.
    * Ayaklanma, kıtlık, savaş, hastalık gibi toplumsal konular işlendiği gibi bireysel konuların işlendiği destanlar da vardır. * Dörtlük sayısında sınırlama yoktur.

    b) Anonim Halk Edebiyatı:

    * Belli bir sahibi yoktur. Halkın ortak malı olan ürünlerden oluşur.
    * Dili sade, akıcı bir halk Türkçesidir.
    * Şiirlerde hece ölçüsünün 7’li, 8’li, 11’li kalıpları ağırlıklı olarak kullanılır.
    * Şiirlerinin nazım birimi dörtlüktür.
    * En çok yarım kafiye kullanılmıştır.. Bazı manilerde cinaslı kafiye görülür.
    * Ölüm, aşk, tabiat sevgisi, ayrılık acısı, özlem, yiğitlik, toplumsal aksaklıklar gibi konular işlenir.
    * Sözlü geleneğe dayanır.

    Kullanılan Nazım Biçimleri:

    Türkü
    * Kendine özgü bir ezgi ile söylenen nazım biçimidir.
    * Genellikle anonimdir,yazarı bilinenleri de zamanla halka mal olmuştur.
    * Aşk, tabiat, ayrılık, hasret, gurbet, sevgi, güzellik gibi konular işlenir
    * Türküler 8’li(4+4) veya 11’li(4+4+3) hece ölçüsüylesöylenir..

    Türküler iki bölümden oluşur.

    1- Bent: Türkünün asıl sözlerinin bulunduğu bölümdür.
    2- Kavuştak: Her bendin sonunda tekrarlanan bölümdür. Nakarat ya da bağlama adı da verilir.

    Mani
    * Hecenin 7’li kalıbıyla söylenirler.
    * Bir dörtlükten oluşur.
    * Uyak düzeni aaxa şeklindedir.
    * İlk iki dize doldurmadır. Asıl konu son iki dizededir.
    * Konu sınırlaması yoktur.
    * Düz mani,kesik mani,yedekli mani ve cinaslı mani gibi türleri vardır.

    Ninni
    * Annelerin çocukları uyutmak için belli bir ezgiyle söylediği sözlü edebiyat ürünleridir.
    * 7’li, 8’li ve 9’lu hece ölçüsüyle söylenir.
    * Genellikle dörtlüklerden oluşur.

    c) Dinî Tasavvufî Halk Edebiyatı (Tekke Edebiyatı) :

    * Hece ölçüsü ağırlıklıdır, az da olsa aruz ölçüsü kullanılmıştır.
    * Yarım uyak ve redif sık kullanılmıştır.
    * Tasavvuf terimlerinin dışında dil,halkın anlayabileceği nitelikte ve sadedir.
    * Saz eşliğinde söylenenler de vardır.
    * Allah sevgisi, nefsin öldürülmesi, insan sevgisi, ölüm, Allah’a varış yolları, tasavvuf ilkeleri temel konularıdır.
    * Coşkuludur, genellikle didaktik şiirlerden oluşur.
    * Nazım birimi dörtlüktür ancak beyitle oluşturulmuş türlerde vardır.

    Kullanılan Nazım Türleri:

    İlahi
    * Tekke edebiyatının ana nazım türüdür.
    * 8’li hece ölçüsüyle söylenir, 7 ve 11’li de olabilir.
    * Fanilik,Allah sevgisi,nefsin öldürülmesi temel konusudur.
    * Bu türün en büyük ustası Yunus Emre’dir.

    Nefes
    * 8’li hece ölçüsüyle söylenir.
    * İlahilerin konularının Bektaşilerce söylenmesi sonucu ortaya çıkmış türdür.

    Deme (Deyiş)
    * 8’li hece ölçüsüyle söylenir
    * Saz eşliğinde kendine özgü bir makamla söylenir.

    Nutuk
    Tekke Edebiyatı’nda Pirlerin ve mürşitlerin, tarikata yenigiren müritleri bilgilendirmek tarikat derecelerini ve tarikat adabını öğretmek amacıyla söylenen didaktikşiirlerdir.

    Devriye
    Evrendeki canlı cansız her şey Allah'tan gelmiştir, yine Allah'a dönecektir. Bu felsefeyi yansıtan şiirlere Tekke edebi yatında devriye denilmiştir.

    Şathiye
    *Dini ve tasavvufi halk şiirinde genel olarak mizahi manzumelere şathiye adı verilir.
    *İnançlardan alaylı bir dille söz eder gibi yazılan şiirlerdir.
    * Görünüşte saçma sanılan bu sözlerin, yorumlandığında tasavvufla ilgili türlü kavramlara değindiği anlaşılır.
    * Bu tür şiirlere genellikle Bektaşi şairlerinde rastlanır.
    * Bu türün en tanınmış şairi Kaygusuz Abdal’dır.

    Not:Yukarıdaki türler koşma nazım biçimiyle yazıldığı için birer nazım biçimi değil birer nazım türüdür.
  • 9. Sınıf Türk Dili ve Edebiyatı Ders Notları - II. Ünite Şiirde Yapı, Söz Sanatları, Teşbih, İstiare, Teşhis, İntak, Tezat, Mübalağa

    Söz Sanatları

    1 ) Teşbih (Benzetme) :

    Anlama güç katmak için, aralarında gerçek ya da mecaz, çeşitli yönlerden ilgi, benzerlik bulunan en az iki varlıktan zayıf olanı nitelik bakımından güçlü olana benzetme sanatıdır.

    Teşbih sanatında en az iki, en fazla dört öğe bulunur. Öğeleri şunlardır :

    1- Benzeyen: Birbirine benzetilen şeylerden nitelikbakımından güçsüz olanıdır.

    2- Kendisine Benzetilen: Birbirlerine benzetilen şeylerden nitelik bakımından daha üstün ve güçlü olanıdır.

    3- Benzetme Yönü: Benzeyen ve kendisine benzetilen arasındaki ortak noktadır. Zaten benzetme bu ortak noktayı belirtmek için yapılır.

    4- Benzetme Edatı: Benzeyen ve kendisine benzetilen arasında benzetme ilgisi kuran kelime veya ektir.

    Örnek: Bu sesler dokunuyor en ağrıyan yerime,
                Bir eski çıban gibi işliyor içerime.
                (Ayak Sesleri/ Necip Fazıl Kısakürek)

    Benzeyen: Sesler
    Kendisine benzetilen unsur: Eski çıban
    Benzetme yönü: Batmak,işlemek
    Benzetme edatı: Gibi

    Örnek: Kömür gözlüm, gül dudaklım
                Sen de bir gün perişan ol
                Hicranî

    Benzeyen: göz-dudak
    Benzetilen: kömür–gül

    2) İstiare (İğretileme) :

    Sadece benzeyen ya da benzetilenle yapılan teşbihe istiare denir. Açık istiare ve kapalı istiare olmak üzere ikiye ayrılır.

    a- Açık istiare: Benzetme öğelerinden sadece kendisine benzetilenin bulunduğu benzeyenin bulunmadığı istiaredir.

    Örnek: Yüce dağ başında siyah tül vardır.

    Benzeyen: bulut (söylenmemiş)
    Benzetilen: siyah tül (söylenmiş)

    Örnek: Havada bir dost eli okşuyor derimizi

    Benzeyen: Rüzgar (söylenmemiş)
    Benzetilen: dost eli (söylenmiş)

    b- Kapalı istiare: Benzetme öğelerinden sadece benzeyenle yapılan istiaredir. Kapalı istiarede kendisine benzetilen yer almaz.

    Örnek: Yüce dağların başında
                Salkım salkım olan bulut.

    Benzeyen: Bulut (var)
    Kendisine benzetilen: üzüm (yok)

    Örnek: Bir arslan miyav dedi
                Minik fare kükredi
                Fareden korktu kedi
                Kedi pır uçuverdi

    Dörtlükte "aslan" , "miyav" sözcüğüyle kediye; "fare" , "kükredi" sözcüğüyle
    aslana; "kedi" , "uçuverdi" sözcüğüyle kuşa benzetilmiştir. Ancak dörtlükte benzetilene yer verilmemiştir.

    3) Teşhis (Kişileştirme) :

    İnsan dışındaki canlı ve cansız varlıklara insana özgü bir özellik verme sanatına teşhis denir.

    Örnek: Ağlama karanfil beni de ağlatma
                Sil göz yaşlarını

    4) İntak (Konuşturma) :

    İnsan dışındaki canlı ve cansız varlıkların konuşturulması sanatıdır. Konuşturma kişileştirmeden sonra gelir. Varlıklar önce kişileştirilir sonra gerekirse konuşturulur. Her intakta bir kişileştir me vardır ama her kişileştirmede bir intak yoktur. Fabllar bu sanata örnektir.

    Örnek: Mor menekşe:’’Bana dokunma;’’diye bağırdı.

    5) Tezat (Karşıtlık) :

    Aynı varlığın, olayın, durumun birbirine karşıt iki yönünü bir arada belirtmeye ya da birbirine karşıt kavramlar arasında ilgi kurmaya tezat denir.

    Ömrümde zarar sız günümü bilmem
    Her senede yüz milyonluk kârım var. (Huzuri)

    Aşk derdiyle hoşem el çok ilâcımdan tabip
    Kılma derman kim helakim zehr-i dermânındadır (Fuzuli)

    6) Mübalağa (Abartma) :

    Bir sözün etkisini arttırmak amacıyla bir şeyi olduğundan çok göstermek ya da olmayacak biçimde anlatma sanatıdır.

    Örnek: Şühedâ fışkıracak toprağı sıksan şühedâ

    Örnek: Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?
                Gömelim gel seni tarihe desem,sığmazsın.

    7) Telmih (Hatırlatnma) :

    Söz arasında herkesin bildiği bir olaya ya da kişiye işaret etme sanatı.

    VefasızAslı’ya yol gösteren bu,
    Kerem’in sazına cevap veren bu.
    Gökyüzünde İsa ile,
    Tur dağında Musa ile,
    Elindeki asa ile,
    Çağırayım Mevlam seni. (Yunus Emr)

    8) Tecahül-i Arif (Bilip de Bilmezlikten Gelme) :

    Anlam inceliği oluşturmak için herkesçe bilinen bir gerçeği bilmez görünerek anlatma sanatıdır.

    Şakaklarıma kar mı yağdı ne var?
    Benim mi Allah’ım bu çizgili yüz?
    Cahit Sıtkı Tarancı

    9) Hüsn-i talil (Güzel Bir Nedene Bağlama) : 

    Sebebi bilinen bir olayın meydana gelişini,gerçek sebebinin dışında başka,güzel bir nedene bağlamadır.

    Senin o gül yüzünü görmek için
    Sana güneş bakmak için doğuyor.

    10) Tenasüp (Uygunluk) :

    Anlam yönünden birbiriyle ilgili sözcükleri bir arada kullanmaktır.

    Örnek: Aşk derdiyle hoşem el çek ilacımdan tabip
                Kılma derman kim helakim zehr-i dermendadır.

    Bu dizelerde "dert, derman, ilaç, tabip" birbiriyle ilgili sözcükler olarak kullanılmıştır.

    11) Mecaz-ı Mürsel (Ad Aktarması) :

    Bir sözün benzetme amacı güdülmeden başka bir sözcük yerine gerçek anlamı dışında kullanılması sanatıdır.

    Örnek: Ankara bu olaya tepki gösterdi.

    Burada tepki gösteren şehir değil. Anakara da bulunan hükümettir. Mecaz-ı mürsel yapılmış. Şehir söylenmiş hükümet kastedilmiştir.

    Örnek: Cemil Meriç’i her okuyuşumda yeni bir şeyler buluyorum.
    Yani kitabını okuyorum kendisini değil.

    ŞİİRDE YAPI

    Şiirin yapısı anlam ve ses kaynaşmasından oluşur. Anlam ve ses kaynaşmasından oluşan nazım birimlerine beyit, kıt’a, bent, mısra gibi isimler verilir. Dize, beyit, dörtlük gibi birimlerle ölçü, kafiye düzeni, tema ve imgeler belli bir bütün oluşturarak şiirde yapıyı meydana getirir.

    Nazım biçimi: Bir şiirde dizelerin kümelenişinden, uyakların sıralanış düzeninden ve ölçü özelliklerinden doğan örgüye denir. Nazım biçimlerini belirlemede en temel ölçüt nazım birimidir.

    Nazım türü: Bir şiirin konusuna göre aldığı addır.

    Nazım birimi: Bir manzumede anlam bütünlüğü taşıyan en küçük parçaya nazım birimi denir. Nazım birimi en az iki dizeden oluşmak üzere üç, dört, beş veya daha fazla dizeden oluşabilir.

    Mısra (Dize): Bir şiirin her bir satırına dize denir.

    Beyit: İki dizeden oluşan nazım birimine beyit denir.

    Örnek: Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi
                Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi
                                 Kanuni Sultan Süleyman

    Kıt’a (Dörtlük): Dört dizeden oluşan nazım birimine kıt’a veya dörtlük denir.

    Örnek: Tarihim, şerefim, şiirim, her şeyim
                Yer yüzünde yer beğen
                Nereye dikilmek ister sen,
                Seni oraya dikeyim!
                             Arif Nihat Asya

    Bent: İkilik ve dörtlük dışında kalan 3,5,7 veya daha fazla eşit satıdaki dizelerden oluşan nazım birimine bent denir.

    Bugün Cuma
    Büyük annemi hatırlıyorum
    Dolayısıyla çocukluğumu
    Uzun olsaydı o günler!
    Yere düşen ekmek parçasını
    Öpüp başıma götürdüğüm günler!

    Konu: Üzerinde söz söylenen herhangi bir olay,düşünce veya duruma konu denir. Bir şiir birden fazla konuya değinebilir.

    Tema: Şiirin bütününe hakim olan duygu veya hayale tema denir.

    Şiirin yapısını oluşturan tüm bu öğeler gerek Divan edebiyatımızda gerekse Halk edebiyatında gelenek çerçevesi içerisinde çeşitli nazım şekilleri ve türleri oluşturmak amacıyla belli ölçülerde kullanılmıştır. Oluşan bu nazım şekilleri ve türleri Halk edebiyatı ve Divan edebiyatı nazım şekilleri ve türleri başlıkları altında ele alınırlar.
  • 9. Sınıf Türk Dili ve Edebiyatı Ders Notları - II. Ünite Şiir, Ahenk, Uyak, Kafiye, Redif, Aliterasyon, Asonans

    II. ÜNİTE ÇOŞKU VE HEYECAN DİLE GETİREN METİNLER (ŞİİR)
     

    ŞİİR VE ZİHNİYET

    Zihniyet, bir dönemdeki sosyal, siyasî, idarî, adlî, dinî, ticarî hayatın birlikte oluşturduğu ortamdır. Yani devrin kabul edilmiş sanat zevki ve hakim anlayışıdır.

    Bir eser hangi dönemde verilmişse, o dönemden izler taşır. Şairlerin şiirleri de yaşadıkları dönemden izler taşır. Şairlerin şiirlerinde de yaşadıkları dönemin sosyal ve siyasal olaylarını, kültürünü, ilişkilerini, inançlarını, sanat zevkini görebiliriz. Dolayısıyla bir şiiri incelerken, o şiirin yazıldığı dönemin ve şairin özelliklerini göz önüne almalıyız.

    ŞİİRDE AHENK (SES VE RİTM)

    Ahenk: Ahenk kelimesi uyum anlamına gelmektedir. Edebiyatta ise kelimelerin birbiriyle ses ve anlam bakımından etkileyici bir bütün olması anlamındadır.

    Şiirde ahenk; ustaca kullanılan ses akışı, söyleyiş, ritm, ölçü ve her türlü ses benzerliğiyle sağlanır. Şiirde ahengi sağlamak için ölçü, uyak, vurgu, tonlama gibi değişik unsurlar kullanılır.

    Şiirde ahnegi sağlayan unsurları şöyle sıralayabiliriz:

    1) Vurgu: Bir kelimede hecelerden birinin diğerlerine göre daha baskılı,daha kuvvetli söylenmesidir. Vurgu hem kelimenin anlamını güçlendiren hem de şiiri ahenkli kılan bir unsurdur. Vurgulama ve tonlama şiirin ahengini ve etki gücünü bir kat daha artırır.

    Örnek:
    Gök sarı toprak sarı, çıplak ağaçlar sarı
    Arkada zincirlenen Toros Dağları

    2) Tonlama: Anlatılmak istenen duygu veya düşüncenin daha etkili ifade edilebilmesi için ses tonunu değiştirerek okumaya tonlama denir. Böylece acıma, üzüntü, özlem, hayranlık, sevgi gibi duygular belirginlik kazanır.

    Örnek:
    Bir sarsıntı... Uyandım uzun süren uykudan,
    Geçiyordu araba yola benzer bir sudan.

    3) Ölçü: Ahengi sağlamak şiire belli bir düzen vermek için şiirlerde çeşitli ölçüler kullanılır. Türk edebiyatında hece ve aruz ölçüsü olmak üzere iki çeşit ölçü kullanılmıştır.

    a) Hece ölçüsü: Şiirdeki tüm dizelerin hecelerinin sayısının eşit olması esasına dayanır.

    * Hece ölçüsü Türklerin bulduğu bir ölçüdür.
    * Bilinen en eski Türk şiirlerinde de bu ölçü kullanılmıştır.
    * 7’li, 8’li, 11’li hece ölçüsü kalıpları en çok kullanılan kalıplardır.

    Durak: Ölçü kalıpları içerisindeki durma yeridir. Hece ölçüsünde duraklar sözcükleri bölmez.

    b) Aruz ölçüsü: Dizelerdeki hecelerin açıklık kapalılık esasına bağlı olan bir ölçü sistemidir. Sonu ünlü ile biten heceler ‘’açık’’, sonu ünsüzle biten heceler de kapalı hece olarak adlandırılır. Ayrıca uzun ünlülü heceler ile dize sonundaki heceler daima kapalı kabul edilir.

    Aruz ölçüsünde duraklar sözcükleri bölebilir.

    O be nim mil / le ti min yıl / dı zı dır par / la ya cak
    Fe i    la  tün   Fe i   la  tün  Fe  i  la  tün   Fe  i  tün

    Aruz vezninde hecelerin kısalığı ve uzunluğu esas olduğu için bazı Türkçe kelimeler kısa olduğu halde vezin gereği uzun okunur; buna imale denir. İmale kısa heceyi uzun yapar. Arapça ve Farsça kelimelerdeki bazı uzun seslerin vezin gereği kısa okunmasına da zihaf denir.

    Sessiz bir harfle biten kelime vezin gereği açık olması gerekirse, kendinden sonra sesli ile başlayan bir hece varsa birinci kelimenin sonundaki harf, ikinci kelimenin ilk hecesine ulanır. Buna ulama denir. Ulama kapalı heceyi açık yapar.

    c) Serbest Ölçü: Herhangi bir sisteme bağlı olmayan ölçüdür.19.yüazyıl sonlarından itibaren edebiyatımıza girmiştir.

    4) Uyak (Kafiye) ve Redif:

    Uyak: Dize sonlarında bulunan ve görevleri farklı olan ses veya ek benzerlikleridir.

    Redif: Mısra sonlarında bulunan aynı görevdeki ses, ek ve kelime tekrarlarıdır.

    Her yalana kanmışım - kafiye: -an
    Her söze inanmışım - redif: -mışım
    Ben artık sevgiden de
    Bıkmışım, usanmışım

    Uyak Çeşitleri

    a) Yarım Uyak:
    Sadece bir ünsüzün benzeşmesiyle oluşan kafiyeye yarım uyak denir.

    Ecel büke belimizi
    Söyletmeye dilimizi
    Hasta iken halimizi
    Soranlara selam olsun

    b) Tam Uyak: Biri ünlü biri ünsüz olmak üzere iki sesin benzerliğiyle oluşan uyağa tam uyak denir.

    Ben gideyim yol gitsin, ben gideyim yol gitsin;
    İki yanımdan aksın bir sel gibi fenerler
    Tak,tak ayak sesimi aç köpekler işitsin
    Yolumda bir tak olsun zulmetten taş kemerler

    c) Zengin Uyak: En az üç sesin benzerliğiyle oluşan uyağa zengin uyak denir.

    Bir idamlık Ali vardı, asıldı
    Kaydını düştüler, mühür basıldı
    Geçti gitti, birkaç günlük fasıldı.

    d) Cinaslı Uyak: Aynı seslerden oluşan ;fakat farklı anlamları karşılayan kelimelerle yapılan uyağa cinaslı uyak denir. Cinas bir kelimenin tekrarı değildir. Aynı kelimenin aynı anlamla tekrar etmesine redif denir.

    Örnek: "Kalem böyle çalınmıştır yazıma
                 Yazım kışa uymaz kışım yazıma"
    Bu beyitteki ‘’yazıma’’ sözcüklerinin yazımı aynıdır; ancak birinci dizede kaderime anlamında ikinci dizede ise yaz mevsimi anlamında kullanıldığından cinaslı uyaktır.

    NOT: Yazımları ve anlamları aynı olan iki sözcük redif; yazımları aynı ancak anlamları farklı olan iki sözcük cinaslı kafiye oluşturur.

    NOT: Uzun okunan ünlüler iki ses değerinde kabul edilir.

    Uyak Düzeni (Şeması) ve Çeşitleri

    Şiirler uyaklanış bakımından üçe ayrılır.

    a) Düz uyak: Uyaklı kelimeler aaxa veya aaab şeklinde sıralanmışsa buna düz uyak denir.

    Hiç anılmaz olmuş atalar adı
    Beşikte bırakmış ana evladı
    Kırılmış yetimin kolu kanadı
    Zulüm pençesinden aman kalmamış

    b) Çapraz uyak: Uyaklı kelimeler abab şeklinde sıralanmışsa buna çapraz uyak denir.

    Sokaktayım kimsesiz bir sokak ortasında
    Yürüyorum arkama bakmadan yürüyorum
    Yolumun karanlığa saplanan noktasında
    Sanki beni bekleyen bir hayal görüyorum
                                  Necip Fazıl Kısakürek

    c) Sarma uyak: Uyaklı kelimeler abba şeklinde sıralanmışsa buna çapraz uyak denir.

    En son Bektaş Ağa çöktü diz üstü
    Titrek elleriyle gererken yayı
    Her yandan bir merak sardı alayı
    Ok uçtu,hedefin kalbine düştü

    d) Mani tipi uyak: Mani tipindeki şiirlerde kullanılan uyak türüdür. aaxa şeklinde uyaklanır. Tek dörtlük için geçerlidir.

    Dağlarda kar kalmadı
    Gözlerde fer kalmadı
    Daha yazacak idim
    Kağıtta yer kalmadı

    5) Aliterasyon ve Asonans:

    Bir şiirin dizelerinde sürekli aynı ünsüzün tekrarlanmasından oluşan ahenge aliterasyon denir.

    Bir şiirin dizelerinde sürekli aynı ünlünün tekrarlanmasıyla oluşan ahenge asonans denir.

    senin kalbiden sürgün oldum
    ilkin bütün sürgünlüklerim bir bakıma bu sürgünün bir süreği

    “ü harfi ile asonans, s harfi ile aliterasyon yapılmıştır.”

    ŞİİR DİLİ

    Şiir insanın değişen duygu,çoşku,özlem ve hayallerini kendine özgü bir dille ifade eder. Dili daha canlı,daha güzel ve daha tesirli hale getirerek ona bir üst kimlik kazandırır. Şair günlük dildeki sözcükleri özenle seçer. Onlara yepyeni anlamlar kazandırır. Kullanılan dile yeni değerler ve anlamlar kazandırır. Benzetmelere değişmecelere (mecaz) yer verir. Somut varlıkları soyutlaştır, soyutları da somutlaştırır. Böylece duygu ve düşüncelerine bir anlam derinliği kazandırır.
  • 9. Sınıf Türk Dili ve Edebiyatı Ders Notları - I. Ünite Güzel Sanatlar ve Edebiyat Tanımı, Konusu, Yöntemi

    I. ÜNİTE GÜZEL SANATLAR VE EDEBİYAT

    GÜZEL SANATLAR İÇİNDE EDEBİYATIN YERİ

    Güzel sanatları diğer eserlerden ayıran en önemli özellik insanda coşku ve estetik haz uyandırmasıdır. Güzel sanatlar için yapılan en iyi sınıflama bu sanatların kullandıkları malzemelere göre yapılan sınıflandırmadır. Bu malzemeler fonetik ve plastik olarak ikiye ayrılır. Sesle yapılan sanatlara fonetik sanatlar, görüntüyle yapılan sanatlara ise plastik sanatlar denir. Güzel sanatların genelinde plastik malzeme kullanılırken edebiyat ve müzik ise sese dayalı bir sanattır.

    Edebiyatın malzemesi kelimelerdir ve edebiyat dille gerçekleştirilen bir güzel sanatlar etkinliğidir.Edebiyatın asıl amacı güzel sanatların en önemli öğesi olan estetik zevk duygusunu dil aracılığıyla gerçekleştirmektir. Edebiyatta fayda sağlamak amaç olarak her zaman ikinci plandadır.

    Edebiyatın Tanımı, Konusu, Yöntemi

    Duygu ve düşüncelerin söz ya da yazıyla etkili ve güzel bir biçimde anlatılması sanatına edebiyat denir. Edebiyat, sözcüğü Arapça "edep" sözcüğünden türemiştir. Edebiyat sözcüğü ilk kez Tanzimat döneminde Şinasi tarafından kullanılmıştır. Şinasi’den önce nazım ve nesir türlerindeki eserlere "şiir ve inşa" denilmekteydi.

    Edebiyatın Konusu

    Yazar ve şairlerin ortaya koydukları eserlerde ele alıp işledikleri her şey, edebiyatın konusunu oluşturur.

    Edebiyatın Yöntemi

    Dil ürünlerinin tüm özelliklerinin tarihi akış içinde bilimsel olarak incelenmesi de edebiyatın yöntemini oluşturur.

    EDEBİYATIN DİĞER BİLİM DALLARIYLA İLİŞKİSİ

    Edebiyatın temel öğesi olan dil diğer bilim dallarının da anlatım aracıdır. Bundan dolayı felsefe, psikoloji, sosyoloji, hatta tarih, coğrafya, ekonomi vb. diğer bilim dallarıyla yakından ilişkisi vardır. Araştırmacılar da edebiyat araştırmalarında yazarın biyografisini yazarken tarih biliminden, yaşadığı ortamı yazarken sosyoloji biliminden, yazarın içinde bulunduğu ruhsal durumu anlatırken ise psikolojiden faydalanırlar. Yazarı etkileyen toplumsal, siyasal ve felsefî görüşleri de diğer sosyal bilimlerin yardımıyla ortaya koyarlar.

    Edebiyat Tarihi ve Önemi

    Bir ulusun çağlar boyu yarattığı sözlü ve yazılı dil ürünlerini ve onların yazarlarını bilimsel bir yöntemle tarihi akış içinde inceleyen bilim dalına edebiyat tarihi denir. Edebiyat tarihi bir ulusun geçmişteki düşünce yapısını, dünya anlayışını, kültür ve uygarlık birikimini yeni kuşaklara aktarır. Böylece kuşaklar arasında köprü kurarak yeni kuşakların daha iyiyi, doğruyu, güzeli bulmalarına yardımcı olur. Bizde Tanzimat dönemine kadar edebiyat tarihi tezkirelerden ibaretti.

    Tezkire:

    Şairlerin hayat hikayelerini anlatan biyografi türünden eserlere denir.

    Başlıca edebiyat tarihi yazarlarımız şunlardır:

    Ziya Paşa, M. Fuat Köprülü, Agah Sırrı Levend, Ahmet Hamdi Tanpınar, Nihat Sami Banarlı

    DİLİN İNSAN VE TOPLUM HAYATINDAKİ YERİ

    Dil - Kültür - Edebiyat İlişkisi

    Dil, insanların duygu düşünce ve düşlerini; özlem ve isteklerini anlatma aracıdır. Kültür ise; dil, din, ülkü gibi ortak duygu ve düşüncelerin bizde yarattığı değişim ve bileşimdir. Bu nedenle dil bir ulusun temel taşıdır. Dil kültür değerlerimizi geleceğe taşır ve edebiyatın da temel öğesidir.

    Dil, edebiyatın temel öğesi; edebiyat, kültür birikiminin kendisidir. Görüldüğü gibi dil, kültür ve edebiyat birbirinin tamamlayıcısıdır.

    METİN – EDEBİ METİN

    Metin: Bir yazıyı şekil, anlatım ve yazım özellikleriyle oluşturan kelimelerin tamamına metin denir.

    Edebî Eser (Edeb Metin) Tanımı ve Özellikleri

    İnsanın duygu ve düşüncelerini; özlem ve dileklerini estetik ölçüler içinde anlatan ve okuyucuda güzellik duygusu yaratan dil ürünlerine edebî eser (metin) denir.

    Özellikleri;
    * Edebî eser okuyanı etkilemelidir.
    * Anlatımı güzel düşüncesi sağlam ve özlü olmalıdır.
    * Konusu; ait olduğu toplumun ve yazıldığı dönemin özelliklerini yansıtmalıdır.
    * Eser zamanın süzgecinden geçtikten sonra toplumca anlaşılıp beğenilmelidir.
    * Duygu ve düşünceler belli bir edebî türe uygun olarak anlatılmalıdır.
    * Eser estetik ölçüler içinde, belli bir sanat anlayışıyla yazılmalıdır

    EDEBİYAT VE GERÇEKLİK

    Dış dünyadaki tüm nesnel varlıklar,koşullar ve durumlar gerçekliğin kapsamına girer. Edebiyat dış dünyayı, insanı ve insana özgü özellikleri kurmaca yoluyla dile getirir. Yani sanatçı dış dünyayı olduğu gibi değil, kendi süzgecinden geçirerek, değiştirerek, yorumlayarak anlatır. Bu paralelde şöyle bir tanım çıkarılabilir:

    Sanat yada edebiyat, bir nevi gerçeğin yorumlanarak anlatılmasıdır.

    Burada unutulmaması gereken nokta ise edebiyatın bunu yaparken gerçeklikten tamamen uzaklaşmamış olmasıdır.
  • Örgü Tulum Modelleri

    orgu-tulum-modelleri
    orgu-tulum-modelleri

    orgu-tulum-modelleri
    orgu-tulum-modelleri

    orgu-tulum-modelleri
    orgu-tulum-modelleri

    orgu-tulum-modelleri
    orgu-tulum-modelleri

    orgu-tulum-modelleri
    orgu-tulum-modelleri

    orgu-tulum-modelleri
    orgu-tulum-modelleri


    orgu-tulum-modelleri
    orgu-tulum-modelleri

    orgu-tulum-modelleri
    orgu-tulum-modelleri

    orgu-tulum-modelleri
    orgu-tulum-modelleri

  • Örgü Maske Yapımı

    orgu-maske-yapilisi
    orgu-maske-yapilisi
    orgu-maske
    orgu-maske







    orgu-maske-yapimi
    örgü maske yapımı

  • YOUTUBE KANALIMI ZİYARET EDİN

    Youtube'da seslendirdiğim şiirleri paylaşıyorum. Youtube kanalıma da abone olursanız sevirim.

    Video Of Day

    ADRES

    Kağıthane/İstanbul

    EMAIL

    omersalihgul@gmail.com
    omersalihgul@hotmail.com