Hikâyelerinde evde kalmış bir kızdan bir hurdacıya bir işçiden anneye neredeyse herkesin kendi hayatında karşılaşabileceği kesitleri veya tipleri tıpkı her hikâye ve bölüm başında bulunan farklı şair ve yazarların mısraları gibi ahenkli ve şiirsel olarak ele almış.
Yazarın mısraları seçiminde tıpkı kendi hikâyelerinin adeta başka hikâyecilerden izler barındırması gibi farklı olması da dikkat çekici bir husus. Bir hikâyede Sait Faik okurken öbüründe Füruzan’dan izler görmek mümkün. Bu farklı hikâyeciler etkisi sadece tema, konu veya işleyiş bakımından da değil üstelik. Nerdeyse hepsinin bir kombininden ortaya çıkan özgün ama bir o kadar da örnek alınmış hikâyelerden dolayı böyle gözükmektedir.
Dil olarak yalın diyebileceğimiz ancak yalınlığından daha ağır bir şiirsellik ile öne çıkan hikâyeleri konu bakımından ortak bir temele oturmak için sadece sıradan insanların hikâyeleri diyerek genelleyemeyiz. Hikâyelerinde özellikle kadının yeri doğrudan ya da dolaylı olarak önemli bir yer tutmaktadır. Bazen bir anne kız ilişkisi üzerinden bazen ise çok sevdiği erkeği betimlerken kadın doğrudan gözükmektedir. Bunun yanında neredeyse her hikâyede anne figürü de çok önemli bir yer tutar. Ancak sadece kadın üzerinden konumlandırmak da pek mümkün değildir yazarın hikâyelerini.
İkinci bir bakış ile konu üzerinde düşünülünce ikili ilişkiler daha geniş bir yer tutuyor gibi fakat bunu da sadece kadın erkek ilişkisine indirgemek yine hikâyeleri oturmayacağı bir şekilde konumlandırmaktan başka bir şey olmayacaktır. İkili ilişkilerden kastımı ise daha açık bir hale getirecek olursam örneğin anne ile kız veya oğul ile aile gibi aslında kadın erkek ilişkisinden daha ön planda ve daha önemli olan bağlantılar daha üst bir başlık olmasını sağlar ikili ilişkilerin.
Daha öncede değindiğim bölümlerden ve hikâyelerden önce konulmuş dizeler konusunda ise yazar tıpkı hikâyelerin bölümlere ayrılmasındaki gibi dize seçimlerinde de tek tip bir yol izlememiş gibi. Ayrıca dizelerin bu kadar önemli olmasının sebebi yine bahsettiğim yoğun ve neredeyse romantik şekilde kullanılan şiirsel dilden dolayıdır. Romantik şiirsellik diyerek tanımlamak istediğim ise şiirsel dil ile okuyanı yoracak kadar yoğun bir biçimde aktarılmasıdır. Ancak yazar çoğu hikâyesinde dozunda ve üslubun doğal sınırlarını aşmadan vermiştir.
Tema, işleyiş ve konu bakımından farklı hikâyelerinde farklı yazarlardan iz barındırmaktan öte sanki o yazarlar gibi yazması alelade bir taklitçilikten çok tarzını farklı yazarlardan edinmiş gibi bir hali olduğunu göstermektedir yazarı bu kitabında. Tıpkı farklı elementlerden oluşturduğu hikâyelerini yine farklı yazarlardan ilhamla bir araya getirdiği kitabıyla okura bir derleme öykü kitabı sunuyor gibi.
Sonuç olarak Ercan Kaygas ilk öykü kitabını şiirsel dilin sınırlarını zorlayarak sadece dize alıntısı ile değil farklı hikâyecileri içten içe barındıran üslubu ve yine şiirselliğiyle sıradanlıktan konu ve içerik bakımından sıyrılmasıyla oluşturmuştur. Bununla beraber hikâyelerindeki karakter ve olaylarla da tek düze konuları, küçük insanların hayatından bulunup hikâyeleştirmiştir. Hatta onun da deyişi ile “dişini karıştıracak bir kürdanı olmayanların” bile hayatlarını hikâyesine konu edinmiştir.
Hamza Eren Sarıçam