-->

Ömer Salİh Gül

I am Writer

BİR MÜHENDİS ÖYKÜSÜ

Merhaba ben Ömer. Ben 1998 doğumluyum. Çocukluğuma dair tek hatırladığım şey çok mutlu olduğum günlerdi. Yani şöyle açıklayacak olursam eğer ben aile arasındaki ilişkileri çok severim, çocukluk dönemimde ise bu daha fazlaydı. Amcamlar, teyzemler felan pikniğe giderdik. Parkta o kadar çok eğlenirdim ki size anlatamam. Şimdi zamane çocuklarına bakacak olursak eline telefon veya tablet verince mutlu olabiliyorlar. Yav ben oyuncağım yok diye kumandadan otobus eski tuşlu telefonlardan taksi yapan birisiydim. Bizim çocukluğumuz bu kadar güzel geçmişken onlar nasıl böyle güzel günlerini yaşayamıyor diye kendi içimde sorguluyorum. Çocukluğuma ait güzel anılardan biriside sokak çocukluğu ve arkadaşlığıydı. Hiç unutmam o uçurtma uçurduğumuz günleri. Abim uçurup uçurtmanın ipini bana verdiğinde o kadar heyecanlanırdım ki sizlere anlatamam. Ben ailemden uzakta yaşamaya lisede başladım. Bir şeyler başarıp iyi yerlere gelmeyi istiyordum. Lisede bir sürü güzel işler yaptığıma inanıyorum. Ve şimdi Kırklareli’de Mühendislik okuyorum.

  • Kağıthane/İstanbul
  • 0541456xxxx
  • omersalihgul@gmail.com
  • https://omersalihgul.wordpress.com/
Me

Profesyonel Becerilerim

Kişisel ilgi alanlarımda kendimi geliştirmek için yaptığım istatistikler aşağıdadır.

Web Tasarımı 60%
Web Geliştirme 70%
Autocad 70%
Wordpress 60%
C++ 50%
Matlab 60%

Fotoğrafçılık

Fotoğraf çekmek her şeyden önce bir sanattır çünkü görülen bileşenlerin sanatsal olarak kalıcı birer objeye dönüşmesini sağlar. Bende bu alanda kurs alarak kendimi geliştirdim.

Şiir

Duygu, çağrışım ve izlenimlerin dizeler halinde dile getirildiği söz sanatıdır şiir. Tanımı üzerine konuşacak olursam tüm duygularımı sanatsal bir şekilde kağıda dökebildiğim şey.

Web Tasarım

Web grafik tasarımı, grafik tasarım alanı ile yakın ilişkili bir konu olarak ele alınabilir ama kendi içerisinde ayrı bir dal olarak çok geniş bir alanı işgal etmektedir.

Bir Şeyler Yazmak

Düz yazı üzerine yazılan hikayeler, romanlar..

Film

Kısa videolar çekerek onları bir film haline dönüştürmek. Emeğinizin karşılığını görmek çok güzel.

Sosyal Medya

Sosyal Medyada ki gelişmelerden haberdar olmak için ilgi alanlarıma sosyal medyayı da ekleyeyim. :)

0
Web Tasarım
0
Web Sayfası
0
facebook like
0
aktif projeler
  • 9. Sınıf Dil ve Anlatım Ders Notları - III. Ünite Ses Olayları, Büyük Ünlü, Küçük Ünlü Uyumu, Ünlü ve Ünsüzlerin Sınıflandırılması


    III. ÜNİTE SES BİLGİSİ, YAZIM (İMLA) KURALLARI NOKTALAMA İŞARETLERİ

    A. SÖYLEYİŞ( TELAFFUZ)

    1. Ses ve Seslerin Kullanımı Söyleyiş (Telaffuz) :

    En geniş anlamıyla konuşmayı sağlayan hareketlerin tümüne söyleyiş (telaffuz) denir. Konuşmada ses tonu ve söyleyişin (telaffuzun) önemi büyüktür.

    Boğumlama: Seslerden oluşan heceleri gerekli ses değerlerini vererek bazı sesler ve heceleri atlamadan, değiştirmeden doğru, güzel ve iyi anlaşılabilecek biçimde söylemektir.

    Tonlama : Anlatıma duygu, düşünce, heyecan, yumuşaklık, sertlik katmak amacıyla seste yapılan farklılığa tonlama denir.
    İnsan sesi ton bakımından kalın, ince ve tiz olmak üzere üçe ayrılır.

    Vurgu : Konuşma sırasında bazı sözcük veya hecelerin diğerlerine göre daha kuvvetli, daha şiddetli söylenmesine vurgu denir.
    Vurgu ikiye ayrılır:

    a) Sözcük (Kelime) Vurgusu: Konuşma sırasında bazı hecelerin diğerlerine göre daha kuvvetli, daha şiddetli söylenmesine denir.
    * Anlatımda vurgu söze duygu değeri katar; söylenen sözün daha anlaşılır olmasını sağlar ve ahengi canlandırır.
    * Türkçede genel olarak vurgu son hecededir.
    * Yer isimlerinde vurgu ilk veya orta hecededir: Ankara - İstanbul - Sakarya gibi
    * Kelimelere ek eklendiğinde, vurgu son heceden bu eke geçer: Kitap – Kitapçı – Kitapçılık – Kitapçılar...
    * Tek heceli kelimelerde vurgu yapılmaz.
    * Pekiştirme ekleri alan sıfatlardaki pekiştirme ekleri vurguludur.
    Dümdüz, Sapsarı, Masmavi
    * Birleşik kelimelerde normalde iki vurgu bulunur ancak genelde ilk kelimedeki vurgu daha güçlüdür. Çanakkale

    b) Cümle Vurgusu: Konuşma sırasında bazı sözcüklerin diğerlerine göre daha
    kuvvetli, daha şiddetli söylenmesine denir.
    * Türkçede vurgulu sözcük (öğe) yükleme en yakın sözcüktür.
    * Vurgulu öğe aynı zamanda cümlenin de en önemli öğesidir.
    O elbiseyi dün ben pazardan aldım.
    Ben o elbiseyi pazardan dün aldım.

    B. TÜRKÇENİN SESLERİ VE ÖZELLİKLERİ

    Türkçede ünlü ve ünsüz olmak üzere 29 ses vardır. Bunların 8 tanesi ünlü, 21 tanesi de ünsüzdür.

    ÜNLÜLERİN SINIFLANDIRILMASI:

    Dilimizdeki ünlüler söyleniş sırasında dilin, çenenin ve dudakların aldığı biçime göre sınıflandırılır.

    a. Dilin durumuna göre: Dilin durumuna göre ünlüler kalın ve ince olmak üzere ikiye ayrılır.
    Kalın ünlüler: a, ı, o, u
    İnce ünlüler: e, i, ö, ü

    b. Alt çenenin durumuna göre: Alt çenenin durumuna göre ünlüler geniş ve dar olmak üzere ikiye ayrılır.
    Geniş ünlüler: a, e, o, ö
    Dar ünlüler: ı, i, u, ü

    c. Dudakların durumuna göre: Dudakların durumuna göre ünlüler düz ve yu
    varlak olmak üzere ikiye ayrılır.
    Düz ünlüler: a, e, ı, i
    Yuvarlak ünlüler: o, ö, u, ü

    ÜNSÜZLERİN SINIFLANDIRILMASI:

    Ünsüzler ağız boşluğundaki boğumlandığı yere (çıkak), sürekli söylenip söylenemediğine ve yumuşak (ötümlü) ve sert (ötümsüz) oluşlarına göre sınıflandırılır.

    a. Boğumlanmalarına (çıkak) göre:
    * Dudak ünsüzleri : Dudakların birbirine dokunmasıyla çıkar: b, m, p
    * Diş-dudak ünsüzleri : Üst dişlerin alt dudağa dokunmasıyla çıkar: f, v
    * Diş ünsüzleri : Dil ucunun üst dişlere yaklaşmasıyla veya dokunmasıyla çıkar. c, ç, d, j, l, n, r, s, ş, t, z
    * Damak ünsüzleri: Dilin orta kısmının ön damağa ya da dil kökünün art damağa yaklaşmasıyla çıkar. g, ğ, k, y
    * Gırtlak ünsüzleri : Bu ses, ciğerlerden gelen havanın ses tellerine çarpmasından ve ağızda hiç bir engele uğramadan çıkmasıyla oluşur. Türkçede gırtlak ünsüzü olarak sadece h sesi vardır.

    b. Sürekli söylenip söylenmeyeceğine göre :
    Ünsüzlerin söylenirken ses yolunun kapanmasına veya sürekli açık olmasına göre sınıflandırılmasıdır. Ünsüzler söylenirken ses yolu kapanıyorsa süreksiz, sürekli açık kalıyorsa sürekli ünsüzler adını alır. Bunu belirlemek için ünsüzün başına bir ünlü getirilir. Ak, süt, iç seslerini söylerken ses yolu tıkanmaktadır. Özzzzzzzzz, elllllllll, offffff seslerini söylerken ses yolu açık kalmaktadır. Bu özelliğine göre ünsüzler ikiye ayrılır:
    * Sürekli ünsüzler: f, ğ, h, j, l, m, n, r, s, ş, v, y, z
    * Süreksiz ünsüzler: b, c, ç, d, g, k, p, t

    c. Yumuşak ve sert oluşlarına göre:
    Ünsüzler ses tellerinde titreşime uğrayıp uğramadığına göre yumuşak (tonlu) ve sert (tonsuz) olmak üzere ikiye ayrılır.
    * Yumuşak ünsüzler : Ses tellerinin titreşmesiyle oluşan ünsüzlerdir. b, c, d, g, ğ, j, l, m, n, r, v, y, z
    * Sert ünsüzler : Ses telleri titreşmeden oluşan ünsüzlerdir. ç, f, h, k, p, s, ş, t

    ÜNLÜ VE ÜNSÜZ UYUMLARI ÜNLÜ UYUMU

    Türkçede iki tür ünlü uyumu vardır.

    a. Büyük ünlü uyumu :
    Dilin durumuna göre ünlülerin kalınlık incelik bakımından uyumudur. Türkçe sözcüklerde ilk hecede kalın ünlü varsa, ondan sonraki hecelerde kalın ünlü; ince ünlü varsa ince ünlü gelir. Bu kurala büyük ünlü uyumu denir.

    “Ağaçlar çiçek açtı.” cümlesinde ilk hecede a kalın ünlüsünden sonra a - a - a kalın ünlüleri; çiçek sözcüğünde ise, i, e ince ünlüleri; açtı sözcüğünde a - ı şeklinde kalın ünlüler gelmektedir.

    * Türkçe olduğu hâlde bu kurala uymayan bazı sözcükler de vardır. kardeş - karındaş, anne - ana, elma - alma vb. Bu sözcüklerin asılları ünlü uyumuna uyarlar.
    * Bazı ekler Türkçe sözcüklere eklendiğinde ünlü uyumuna uymaz.
    -yor eki : geliyor, yazıyor, okuyor vb.
    -mtrak eki : mavimtrak, yeşilimtrak, sarımtrak vb.
    -ki eki : sabahki, akşamki, dünkü vb.
    -daş eki : yurttaş, vatandaş, dindaş, yoldaş vb.
    -leyin eki : geceleyin, sabahleyin, akşamleyin vb.
    -iken eki : silerken, bakarken, yazarken vb.

    b. Küçük ünlü uyumu:
    Küçük ünlü uyumu sözcüklerdeki ünlülerin düzlük yuvarlaklık, darlık - genişlik bakımından uyumudur.
    1. Türkçe sözcüklerde düz ünlüler (a, e, ı, i) den sonra düz ünlüler gelir.
    2. Yuvarlak ünlüler (o, ö, u, ü) den sonra;
    a. Düz-geniş (a, e) ya da
    b. Dar-yuvarlak (u, ü) gelir.

    Bu kurala küçük ünlü uyumu denir.

    Örnek: bekledim, kömürlük, gövdesi, umursamaz, tarafsızlık, yorgunluktan

    ÖNEMLİ: Küçük ünlü uyumu kelimenin tamamında değil, komşu iki hece arasında aranır:
    yumurtacı, yuvarlaklık, görebilmişti...
    * Bazı sözcükler Türkçe oldukları hâlde küçük ünlü uyumuna uymazlar. Armut, çamur, kabuk kavun, avuç, kavuşmak, yağmur vb.
    * yor eki KÜU’yu devamlı bozar: olmuyor

    ÖNEMLİ: Yabancı sözcüklerde, birleşik kelimelerde ve tek hecelilerde ÜNLÜ UYUMU KURALI aranmaz.

    SES OLAYLARI

    a. Ünsüz Benzeşmesi (Sertleşmesi–Ünsüz Uyumu):
    Sonunda f, s, t, k, ç, ş, h, p ünsüzleri bulunan kelimeler “c,d,g” yle başlayan bir ek aldığı zaman ekin başındaki yumuşak ünsüzler sertleşerek “ç, t, k” olur.
    sınıf-da değil sınıfta
    Türk-ce→ Türkçe
    at-gı değil atkı
    çiçek-ci değil çiçekçi
    1905’te,
    * Ünsüz benzeşmesi yabancı dillerden dilimize giren bazı yabancı sözcükler ile birleşik sözcüklerde aranmaz.
    İstikbâl, mahdut, makbul, işgal, meşgul ile akbaba, kurtdereli, üçgen, Akdeniz, kırkbayır vb.

    b. Sert Ünsüzlerin Yumuşaması (Ünsüz Değişimi):
    Sözcük sonlarındaki sert ünsüzler (ç, k, p, t) sesli harfle başlayan bir ek aldıklarında yumuşarlar: ç–c ; k–ğ ; p–b ; t–d olur. Bu kurala sert ünsüzlerin yumuşaması denir.
    ağaç–ağacı
    ekmek–ekmeği
    söğüt–söğüde
    kitap–kitaba vb.
    * Tek heceli sözcükler ile yabancı dillerden dilimize giren bazı sözcükler bu kurala uymaz.
    iç-içi ; ok-oku; kırk-kırkı; kata-kata; yat-yatı vb.
    gayret-gayreti; ehemmiyet-ehemmiyeti vb.
    hukuk-hukuku ; millet-milleti vb.

    c. Ünlü türemesi:
    * -cık / -cik eki alan bazı kelimelerde araya bir ünlünün girdiği görülür:
    Bir-cik→biricik, az-cık→azıcık, genç-cik→ gencecik, dar-cık→daracık...
    * Pekiştirilmiş bazı kelimelerde de ünlü türemesi olabilir:
    Yalnız→ yapayalnız,
    çevre→ çepeçevre,
    gündüz →güpegündüz,
    düz→ düpedüz,
    çıplak→çırılçıplak

    d. Ünsüz türemesi:
    *Bazı birleşik fiillerin oluşumunda ünsüz türemesi görülür:
    Af etmek–affetmek
    his etmek–hissetmek
    * Bazı sözcüklere ünlüyle başlayan bir ek getirildiğinde sözcüklerde aynı türeme ortaya çıkar.
    Örnek :
    af-ı = affı
    had-i= haddi
    hak-ı=hakkı
    * Ünlüyle biten sözcüklere, ünlüyle başlayan bir ek geldiğinde, Türkçe sözcüklerde iki ünlü yan yana gelemeyeceği için bu ünlülerin arasına “y,ş,s,n” ünsüzlerinden uygun olan biri gelir. Bu ünsüz türemesine kaynaştırma
    da denir.
    Örnek : oku-y-an     okuyan    baba-s-ı       babası
    yedi-ş-er     yedişer     elma-n-ın      elmanın

    e. Ünlü Düşmesi:
    * İki heceli olan kimi sözcükler ünlüyle başlayan bir ek aldıklarında ikinci hecelerinde bulunan ünlüyü düşürürler.
    Omuz-um=omzum
    oğul-u=oğlu
    * Baz birleşik fiillerin oluşumunda ünlü düşmesi olur:
    Kahır olmak =Kahrolmak
    Sabır etmek= Sabretmek
    * Bazı sözcükler yapım eki alırken ünlü düşmesi olur:
    İleri–le–mek =ilerlemek
    koku–la–mak=koklamak

    f. Ünsüz Düşmesi:
    * -cek , -cak küçültme eki alan bazı kelimelerde olur:
    Küçük-cük=küçücük
    minik-cik=minicik
    * Bazı sözcükler yapım eki alırken ünsüz düşmesi olur:
    Yüksek-l-mek=yükselmek
    Alçak-l-mak=alçalmak

    g. Ünlü Daralması:
    * Fiillerin sonlarında bulunan geniş ünlüler (a, e) “-yor” ekinin darlaştırıcı özelliğinden dolayı daralarak, (ı, i, u, ü) dar ünlülerine dönüşür. Buna ünlü daralması denir.
    bekl-e-yor > bekl-i-yor
    kalm-a-yor > kalm-ı-yor
    özl-e-yor > özl-ü-yor
    soll-a-yor > soll-u-yor
    * Tek heceli olan “de-, ye-“ fiillerinde de darlaşma görülmektedir:
    De-y-en=diyen
    ye-yor=yiyor
    De-y-erek=diyerek
    ye-y-en=yiyen

    Türkçenin başlıca ses özellikleri şunlardır:

    1. Türkçe sözcükler büyük ve küçük ünlü uyumuna uyar. Ancak bu kurala uymayan çok az sayıda sözcük ve ekler vardır.

    2. Türkçe sözcüklerde ilk heceden sonra (ikinci üçüncü hecelerde) o, ö ünlüsü bulunmaz. Bulunan sözcükler Türkçe değildir. Atom, horoz, radyo vb.

    3. Türkçede uzun ünlü yoktur, âlim, nâzım, âşık gibi sözcükler Türkçe değildir.

    4. İki ünlü yan yana gelmez. İki ünlü yan yana geliyorsa araya
    bir kaynaştırma sesi (harfi) girer. Oku-y-an, bağla-n-acak, masa-s-ı vb.
    İki ünlü yan yana bulunan saat, şair, şiir, fiil, muayene, reis, maalesef vb. Türkçe değildir.

    5. Türkçe sözcüklerde f, h, j sesi yoktur. Mahkeme, tüfek, jilet, jandarma, ajanda, vb. Ancak tabiat taklidi seslerden oluşan sözcükler bu kuralın dışındadır. Fısıldamak, of, vb.

    6. Türkçede c, ğ, l, m, n, r, v, z sesleri sözcüğün başında bulunmaz. Yani bu seslerle başlayan sözcükler Türkçe değildir.
    Cami, lâle, marul, nane, raf, vazife, zerdali vb.

    7. Sözcük sonunda b, d, c, g sesleri bulunmaz. Kitab, derd, ilac, vb. Bu seslerle biten sözcükler kitap, dert, ilaç biçiminde söylenir.

    8. Sözcüğün başında iki ünsüz yan yana bulunmaz. Bulunanlar Türkçe değildir. Plan, kredi, tren.

    9. Sözcüğün sonunda üç ünsüz ses yan yana bulunmaz. Bulunanlar Türkçe değildir. Sfenks, kontr

    10. Sözcük kökünde aynı cinsten iki ünsüz yan yana bulunmaz. Millet, hürriyet, tasavvur, hassas vb. Türkçe değildir.
  • 9. Sınıf Dil ve Anlatım Ders Notları - II. Ünite Dillerin Sınıflandırılması ve Türkçenin Dünya Dilleri Arasındaki Yeri


    II. ÜNİTE DİLLERİN SINIFLANDIRILMASI VE TÜRKÇENİN DÜNYA DİLLERİ ARASINDAKİ YERİ
     

    1. DİLLERİN SINIFLANDIRILMASI

    * Bugün yeryüzünde kaç dil konuşulduğu kesin olarak belli değildir. Bununla birlikte yeryüzünde konuşulan dil sayısının ortalama 3000-3500 arasında olduğu tahmin edilmektedir.
    * Yeryüzündeki diller, ses sistemi, biçim yapısı ve söz dizimi bakımından bazı yakınlıklar ve benzerlikler gösterir. Diller arasındaki bu yakınlık ve benzerliğe dil aileleleri (dil akrabalığı) adı verilir.

    Yeryüzündeki diller yapı ve köken olmak üzere iki bakımdan incelenir:

    A. Yapı Bakımından Dünya Dilleri

    1. Tek heceli diller:

    * Bu dillerdeki sözcüklerde çekim eki yoktur.
    * Sözcükler ek almadan değişime uğramadan kalmaktadır.
    * Cümle içerisinde sözcükler, bulundukları yere ve başka sözcüklerle yan yana gelme durumuna göre anlam kazanır.
    * Yeryüzünde Çince ile Vietnam dili ve bazı Himalaya ve Afrika dilleri ve Avrupa’da Bask dili bu gruba girer.

    2. Eklemeli (Bitişken) Diller:

    * Bu dillerde bir veya daha çok heceli köklere yapım ve çekim ekleri eklenir.
    * Köke getirilen yapım ekleri ile yeni sözcükler, yeni kavramlar türetilir.
    * Bu dile en güzel örnek Türkçedir. Ayrıca Altay dilleri, (Moğolca, Mancu - Tunguz) küçük ayrımlarla Japonca; Ural dilleri (Fince, Macarca, Samoyetçe) ile bazı Asya ve Afrika dilleri bu gruba girer.

    3. Çekimli (Bükümlü) Diller:

    * Büküm, sözcüğün çekimi sırasında kökün özellikle kökteki ünlünün değişmesidir.
    * Çekim sırasında görülen değişikliklerle yeni sözcükler ve kavramlar ortaya çıkar.
    * Hint - Avrupa dilleri (Almanca, Farsca, Fransızca, Hintçe) ile Arapça çekimli dil grubuna girer.

    B. Köken Bakımından Dünya Dilleri
     

    1. Hint - Avrupa Dilleri Ailesi : 
    a. Asya Kolu: Hintçe, Farsça, Ermenice
    b. Avrupa kolu:
    * Germen (Cermen) Dilleri: Almanca, İngilizce, Felemekçe (Hollanda’da ve Belçika’nın bir kısmında kullanılan dil).
    * Romen Dilleri: Latince, Fransızca, İspanyolca, Portekizce, İtalyanca
    * İslav Dilleri: Rusça, Sırpça, Lehçe (Lehistan bölgesinde kullanılan dil).

    2. Hami - Sami Dilleri Ailesi: Akatça, Arapça, İbranice

    3. Bantu Dilleri Ailesi: Orta ve Güney Afrika’da yaşayan Bantuların dilleri bu gruba girer.

    4. Çin Dilleri Ailesi: Çince ve Tibetçe bu ailedendir.

    5. Ural-Altay Dilleri Ailesi:
    a. Ural Kolu: Fince, Macarca,Estonca
    b. Altay Kolu: Türkçe, Moğolca, Mançuca “Türkçe dünya dilleri arasında yapı bakımından sondan eklemeli dil grubuna girer. Köken bakımından ise Ural - Altay dil ailesinin Altay koluna bağlıdır.“

    2. TÜRK DİLİNİN TARİHÎ GELİŞİMİ

    TÜRKÇENİN GELİŞMESİNE KATKI SAĞLAYAN ESERLER

    Türklerin 10. yüzyıldan itibaren İslâmiyeti kabul etmesiyle birlikte din, dil ve kültür hayatlarında önemli değişiklikler olmuştur. Bu dönemde bilim dili olarak Arapça, edebiyat dili olarak da Farsça kullanılmaya başlanmıştır. Dil ve kültür alanındaki bu etkilenme sonucu Arapçadan,Farsçadan dilimize pek çok sözcük ve kavram girmiştir. Ancak Türkçe bir taraftan da varlığını sürdürmüştür. Özellikle Karahanlılar döneminde (932-1212) dil ve edebiyatımız açısından önemli sayılan Kutadgu Bilig, Divanü Lügati’t Türk ve Atabetül Hakayık adlı eserler yazılmıştır.

    Anadolu’da Türkçenin gelişmesi ise şöyle olmuştur: 11-12 ve 13. yüzyıllarda Anadolu’da Anadolu Selçukluları devleti yönetime hakimdi. Bu dönemde devletin resmî dili Farsça idi.

    Edebiyat ve sanat dili olarak Farsça, bilim dili olarak da medreselerde Arapça öğretiliyordu. Aydınlar eserlerini Arapça – Farsça ya da bu dillerin karışımıyla yazıyorlardı. Türkçenin gelişimine 12 ve 13. yüzyıllarda Şeyyat Hamza, Ahmet Fakih, Yunus Emre, Hacı Bektaş Veli, Hoca Dehhani, Dede Korkut vb. pek çok yazar ve düşünür katkı sağlamıştır.
  • 9. Sınıf Dil ve Anlatım Ders Notları - II. Ünite Dillerin Sınıflandırılması ve Türkçenin Dünya Dilleri Arasındaki Yeri


    II. ÜNİTE DİLLERİN SINIFLANDIRILMASI VE TÜRKÇENİN DÜNYA DİLLERİ ARASINDAKİ YERİ
     

    1. DİLLERİN SINIFLANDIRILMASI

    * Bugün yeryüzünde kaç dil konuşulduğu kesin olarak belli değildir. Bununla birlikte yeryüzünde konuşulan dil sayısının ortalama 3000-3500 arasında olduğu tahmin edilmektedir.
    * Yeryüzündeki diller, ses sistemi, biçim yapısı ve söz dizimi bakımından bazı yakınlıklar ve benzerlikler gösterir. Diller arasındaki bu yakınlık ve benzerliğe dil aileleleri (dil akrabalığı) adı verilir.

    Yeryüzündeki diller yapı ve köken olmak üzere iki bakımdan incelenir:

    A. Yapı Bakımından Dünya Dilleri

    1. Tek heceli diller:

    * Bu dillerdeki sözcüklerde çekim eki yoktur.
    * Sözcükler ek almadan değişime uğramadan kalmaktadır.
    * Cümle içerisinde sözcükler, bulundukları yere ve başka sözcüklerle yan yana gelme durumuna göre anlam kazanır.
    * Yeryüzünde Çince ile Vietnam dili ve bazı Himalaya ve Afrika dilleri ve Avrupa’da Bask dili bu gruba girer.

    2. Eklemeli (Bitişken) Diller:

    * Bu dillerde bir veya daha çok heceli köklere yapım ve çekim ekleri eklenir.
    * Köke getirilen yapım ekleri ile yeni sözcükler, yeni kavramlar türetilir.
    * Bu dile en güzel örnek Türkçedir. Ayrıca Altay dilleri, (Moğolca, Mancu - Tunguz) küçük ayrımlarla Japonca; Ural dilleri (Fince, Macarca, Samoyetçe) ile bazı Asya ve Afrika dilleri bu gruba girer.

    3. Çekimli (Bükümlü) Diller:

    * Büküm, sözcüğün çekimi sırasında kökün özellikle kökteki ünlünün değişmesidir.
    * Çekim sırasında görülen değişikliklerle yeni sözcükler ve kavramlar ortaya çıkar.
    * Hint - Avrupa dilleri (Almanca, Farsca, Fransızca, Hintçe) ile Arapça çekimli dil grubuna girer.

    B. Köken Bakımından Dünya Dilleri
     

    1. Hint - Avrupa Dilleri Ailesi : 
    a. Asya Kolu: Hintçe, Farsça, Ermenice
    b. Avrupa kolu:
    * Germen (Cermen) Dilleri: Almanca, İngilizce, Felemekçe (Hollanda’da ve Belçika’nın bir kısmında kullanılan dil).
    * Romen Dilleri: Latince, Fransızca, İspanyolca, Portekizce, İtalyanca
    * İslav Dilleri: Rusça, Sırpça, Lehçe (Lehistan bölgesinde kullanılan dil).

    2. Hami - Sami Dilleri Ailesi: Akatça, Arapça, İbranice

    3. Bantu Dilleri Ailesi: Orta ve Güney Afrika’da yaşayan Bantuların dilleri bu gruba girer.

    4. Çin Dilleri Ailesi: Çince ve Tibetçe bu ailedendir.

    5. Ural-Altay Dilleri Ailesi:
    a. Ural Kolu: Fince, Macarca,Estonca
    b. Altay Kolu: Türkçe, Moğolca, Mançuca “Türkçe dünya dilleri arasında yapı bakımından sondan eklemeli dil grubuna girer. Köken bakımından ise Ural - Altay dil ailesinin Altay koluna bağlıdır.“

    2. TÜRK DİLİNİN TARİHÎ GELİŞİMİ

    TÜRKÇENİN GELİŞMESİNE KATKI SAĞLAYAN ESERLER

    Türklerin 10. yüzyıldan itibaren İslâmiyeti kabul etmesiyle birlikte din, dil ve kültür hayatlarında önemli değişiklikler olmuştur. Bu dönemde bilim dili olarak Arapça, edebiyat dili olarak da Farsça kullanılmaya başlanmıştır. Dil ve kültür alanındaki bu etkilenme sonucu Arapçadan,Farsçadan dilimize pek çok sözcük ve kavram girmiştir. Ancak Türkçe bir taraftan da varlığını sürdürmüştür. Özellikle Karahanlılar döneminde (932-1212) dil ve edebiyatımız açısından önemli sayılan Kutadgu Bilig, Divanü Lügati’t Türk ve Atabetül Hakayık adlı eserler yazılmıştır.

    Anadolu’da Türkçenin gelişmesi ise şöyle olmuştur: 11-12 ve 13. yüzyıllarda Anadolu’da Anadolu Selçukluları devleti yönetime hakimdi. Bu dönemde devletin resmî dili Farsça idi.

    Edebiyat ve sanat dili olarak Farsça, bilim dili olarak da medreselerde Arapça öğretiliyordu. Aydınlar eserlerini Arapça – Farsça ya da bu dillerin karışımıyla yazıyorlardı. Türkçenin gelişimine 12 ve 13. yüzyıllarda Şeyyat Hamza, Ahmet Fakih, Yunus Emre, Hacı Bektaş Veli, Hoca Dehhani, Dede Korkut vb. pek çok yazar ve düşünür katkı sağlamıştır.
  • Palme Yayınları 10'lu TYT Deneme PDF

    PDF


    PDF İçin Buradan Gidebilirsiniz:Palme Yayınları 10'lu TYT Deneme PDF

    TELİF HAKKI :Dokümanlarımızı dosya paylaşım sitelerinden almaktayız. Herhangi bir telif hakkı bulunulması durumunda sitemiz hiçbir sorumluluk kabul etmez. Telif Hakkı bulunulması durumunda bizimle iletişime geçildiği taktirde içerik 3 iş günü içerisinde sitemizden kalıcı olarak silinir



    ARKADAŞLAR  PDF PAYLAŞIMLARINDAN HABERDAR OLMAK İÇİN YOUTUBE KANALIMIZA ABONE OLUN




  • Acil Problemler Sayısal Mantık Denemeleri PDF

    PDF


    PDF İçin Buradan Gidebilirsiniz:Acil Problemler Sayısal Mantık Denemeleri PDF

    TELİF HAKKI :Dokümanlarımızı dosya paylaşım sitelerinden almaktayız. Herhangi bir telif hakkı bulunulması durumunda sitemiz hiçbir sorumluluk kabul etmez. Telif Hakkı bulunulması durumunda bizimle iletişime geçildiği taktirde içerik 3 iş günü içerisinde sitemizden kalıcı olarak silinir



    ARKADAŞLAR  PDF PAYLAŞIMLARINDAN HABERDAR OLMAK İÇİN YOUTUBE KANALIMIZA ABONE OLUN




  • Nâzım Hikmet'in en sevdiği Kemal Tahir hikâyeleri

    Nâzım Hikmet’in hapishaneden Türk Edebiyatı’na kazandırdığı iki büyük isim vardır. Bunlardan biri Orhan Kemal diğeri de Kemal Tahir’dir. Nâzım, bu iki ismin çoğu eseriyle birebir ilgilenmiş ve acımasız tenkitlerini onlara ve eserlerine yöneltmiştir. Hatta Orhan Kemal’e acımasız bir şekilde şiiri bırakmasını söyleyen de odur. Fakat sonunda Türk Edebiyatı büyük bir düzyazı ustası kazanmıştır. Aynı şekilde Kemal Tahir’in de özellikle hapishanede yazdığı roman ve öyküleriyle birebir ilgilenmiş, yorumlarını uzun mektuplarında yazara aktarmıştır. Kemal Tahir’in en ünlü ve en önemli öykü kitabı olan Göl İnsanları hakkında “Senden o kadar defa dinlediğim, âdeta birçok satırlarını başlarken sonunu getirecek kadar hatırladığım ilk hikâyeyi yine büyük bir lezzetle, iştiha ile ve gururla okuyorum,” der. Ve bir başka mektubunda ise düşüncesini açık ve değişmez bir biçimde ortaya koyar: “Hiç endişeye düşme. Göl İnsanları Türk edebiyatının en güzel dört hikâyesi olarak kalacaktır.”. Bundan başka da övgüleri vardır bu kitapla ilgili şairin: “Çok yüksek bir yere çıkıp haykırmak istiyorum: ‘Şu Göl İnsanları hikâyelerini yazanı biliyor musunuz? O daha ne güzel şeyler yazacaktır.

    Nâzım Hikmet en güzel dört hikâye demiştir ancak Kemal Tahir’in İthaki Yayınları’ndan neşredilen kitabında sekiz öykü vardır. Bu durumun açıklaması ise şudur: Kemal Tahir 10 Mart 1941 ve 25 Nisan 1941 tarihleri arasında ilk dört öyküyü Tan Gazetesi’nde tefrika halinde yayımlamıştır. Daha sonra bu öyküleri 1955 yılında kitaplaştırmıştır. Fakat daha sonraki yıllarda, kitabın bir başka baskısı olacağı zaman (1969) Kemal Tahir bu dört öyküye dört tane daha eklemiştir. Ayrıca ilk neşredilen dört öykü içinde de bazı değişiklikler yapmıştır. Bu değişiklikler çok ufak değişikliklerdir. Bazen bir cümle eksiltme veya başka bir kelime yerleştirme gibi, öykünün kurgusunu etkilemeyecek değişikliklerdir. Böylece yazarın sağlığında yayımlanan Göl İnsanları son haliyle sekiz öyküdür. İthaki Yayınları bu son basımı temel alarak eleştirel basım adı altında bir baskı yapmış, öykülerde hem tefrika halindeki kısımları hem de yazarın sonradan değiştirdiği kısımları göstermiştir. Tefrika halindeki cümle dipnot şeklinde belirtilmiş, yazarın değiştirdiği kısım ise asıl metin içinde gösterilmiştir. Bu açıdan Sevengül Sönmez’in kitaba yazdığı önsöz önemlidir.

    Kitapta sekiz öykü var demiştik. Aslında bu kitap iki ayrı öykü kitabı olarak ele alınabilir. Kemal Tahir her ne kadar kendi düşüncesiyle bu birleştirmeyi yapmış olsa da ilk dört öykü ile sonradan eklenen dört öykü arasında pek benzerlik yoktur. Yazar ilk dört öyküde, ekonomik koşullarla şekillenen ve değişen kadın-erkek ilişkisini, köylünün hayata bakışıyla beraber verir. Yani toplumsal ilişkileri daha net görürüz. Fakat sonradan eklenen dört öykü daha yüzeysel konulardan bahseder. Hatta Sevengül Sönmez’in dediği gibi bu öyküler onun mizah dergilerinde takma adlarla yayımladığı öykülere benzemektedir… İlk dört öykünün insanı anlamaya ve ona yakın olmaya çalışan dokusu bu öykülerde neredeyse yoktur.

    Göl İnsanları’nın ilk dört öyküsünün isimleri sırasıyla şöyledir: Göl İnsanları, Çoban Ali, Gelin-Kadın Oyunu, Arabacı. Sonradan eklenen öyküler ise Nam Uğruna, Kondurma Siyaseti, Bir Kodoşluk Hikâyesi ve Fermanlı Hoca isimlerine sahiptir. Fermanlı Hoca’nın farklı bir biçimi Kemal Tahir’in bir başka öykü kitabı Zehra’nın Defteri’nde de yer alır.

    İlk öykü olan Göl İnsanları kitabın ilk halinde olan diğer üç öyküden daha farklı bir konumda bulunuyor. Kemal Tahir’in kadın-erkek ilişkilerinin toplumsal hayata yansımasının en az olduğu öyküdür bu. Beş tane arkadaşın denizden Terkos Gölü’ne çakıl taşımalarını konu eder. Bu beş arkadaştan Hamdi, diğer karakterlerin merkezinde yer alır ve diğerlerini etkiler. Öbür karakterler ister istemez Hamdi’ye göre konum alırlar. Yazar, Hamdi karakterini merkeze alarak ahlaki bir bakış açısı sağlamaya çalışır. Günlük rutinde bir nevi vicdandır bu karakter. Öykünün kahramanları son derece realisttir. Herhangi bir olay olmadan, bir durumdan nefis bir öykü çıkarmıştır Kemal Tahir. Tek mekânda geçer. İşçilerin patronu Kaptan Şerif karakteriyle kötülüğü ve işçinin üzerinden kazanmayı somutlaştırır Tahir. Bir nevi Hamdi-Şerif karşılaşmasıyla vicdan muhasebesi yaptırır okura. Bunun dışında masumiyeti veya başka değerleri/kavramları temsil eden kişiler de vardır öyküde (Küçük Salih gibi).

    İkinci öykü olan Çoban Ali’de yazar köydeki kadın-erkek ilişkilerine daha net değinir. 1940’lı yılların İskilip’inde geçen öykü dört kısımdan oluşur. Çoban Ali ile Fatma’nın evlilik hikâyesi şeklinde kısa bir özet geçebiliriz bu öyküye. Ancak normal bir evlilik değildir bu. Fatma’nın zorla kaçırılması ve bir dizi zor kullanma ve tehdit sonunda onun jandarmaya “kendim kaçtım” demesini sağlama uğraşını içerir. Dört bölümden oluşur demiştik; bu bölümlerden ilkinin öykünün kalan kısmıyla bir bağı yok gibidir. Diğer kısımlardan kopuk durur. Çoban Ali’nin koyunlarını İstanbul’a götürüp satmasını konu eden bu bölüm olmayıp olmasaydı öyküden bir şey eksilmezdi. Asıl öykü ikinci bölümle birlikte başlıyor. Kadın-erkek ilişkisiyle beraber o zamanlarda taşradaki askerin ve bürokrasinin gücünü de hissediyoruz. Hatta jandarmanın zenginin yanında yer almasını içeren pasajlar da mevcut. Bir nevi toplumsal gücü elde tutanla toplumsal yetkiye sahip unsurların çıkar doğrultusunda anlaşması diyebiliriz.

    Öykülerdeki kadın-erkek ilişkilerine bakış açısının birçoğu aslında hâlâ Anadolu’daki birçok yerde mevcut. Bu bakış açısına ek olarak bir de ‘kişiye göre muamele’ işin içine giriyor ve ‘namus’ kavramı, toplumdaki en adaletli veya dindar görünen kişilerin gözünde bile ‘adamına göre’ bir hâl alabiliyor. Bunun iyi bir örneğini Gelin-Kadın Oyunu öyküsünde, Sultan’ın aklından geçenlerde görüyoruz. Ancak o da sadece aklında karşı çıkabiliyor bazı şeylere:

    …Kanının sıcak sıcak yüzüne toplandığını hissediyordu. Az daha, ‘Halil’le bu haltı eden bir ben miyim? İmam’ın gelini Şehime, Karagöz’ün karısı, muhacirin karısı hep Halil’le tutulmadı mı?’ diyecekti. Az daha, ‘Hacer teyze ayartmadık gelin mi bıraktı köyde… Kocası gurbette olan karıların yoldan çıktığını, be imam, sen bilmezden mi gelirsin?’ diye bağıracaktı.

    Arabacı öyküsü ilk üç öyküden bazı yönleriyle ayrılıyor: Doğrusal bir istikamette devam eden öyküde çok az karakter bulunuyor örneğin. Az olaylı, hatta olay bile bulunmuyor diyebiliriz öyküde. Başka bir köye iş için giden bir arabacının yolda gördüğü iki yaşlı kadını at arabasına alıp belli konuşmalardan sonra onların birinin kızıyla evlenmek için işi bırakıp köylerine gidişini konu ediyor. Daha sonra da, aslında evli olduğu için bir kurtuluş yolunu aramasına değiniyor. Bu öykünün toplumsal tarafı çok baskın değil; daha çok arabacının vicdanıyla olan muhasebesini konu ediyor. Aslında birkaç olay eklenip biraz daha uzatılsa çok daha biçimli ve başarılı bir öykü çıkabilirdi ortaya. Ancak yine de keyifle okunuyor. Diğer üç öyküye göre daha trajikomik demek de mümkün.

    İlk dört öykü bu şekilde. Sonradan eklenen diğer öykülere de daha genel değinmek istiyorum. Bu öykülerde Kemal Tahir’in toplumsal eleştirilerini daha ironik bir anlatım ve diyaloglarla yaptığı çok bariz belli oluyor. Kitabın uzun öykülerinden olan Nam Uğruna öyküsünde bir barajın açılış hikâyesini konu ediyor örneğin. Bürokrasinin ve köylünün aynı anda yer aldığı bu öykü başından sonuna güldürü unsurlarından sıyrılmıyor. Fakat her an genellenebilecek politik eleştirilerini de sıralıyor Tahir:

    İşçiler barajın iki yanında, gölgelerde oturuyorlardı. Son gündelikleri vermeyerek açış törenlerini kalabalıklaştırmak, Şaban Bey’in önemli buluşlarındandı.

    Kondurma Siyaseti’ne de değinmek gerekiyor çünkü bu öykü anlatım yönünden diğer öykülerden biraz daha farklı bir konumda bulunuyor. Tunceli sürgününü konu eden öykü ‘ben’ diliyle oluşturulmuş. Ayrıca bir halk hikâyesini anlatır gibi bir üslûp söz konusu. Hatta destansı bir dil kullanmış diyebiliriz yazar için. Sürgünle, dramatik unsurlarla başlayan öykü daha sonra bir mizah öyküsüne dönüyor. Bürokrasinin şaşkınlığı, devletin baskısı, yağma, hırsızlık gibi olumsuz durumların iç içe geçtiği öyküde göç ettirilenlerin sosyal yapısına ve ekonomik düzeylerine önem vermiş yazar. Ancak karşıt unsurları öyküde anlatması en önemli özelliği. Zorla göç ettirilmek o insanlar için oldukça zor bir durum ancak bunun dramatik tonunu iyi ayarlamış Kemal Tahir ve bürokrasinin durumuyla ilgili verdiği örneklerle de öyküyü dengelemiş. Örneğin, göç kararı verirken son derece ciddi olan bürokrasi ve bürokratlar, konu bir işi halletmeye geldiğinde nasıl hallere düşüyor, şu örnekler yeterli olacaktır:

    Hükümat bu kez işi her nedense sıkı tutmuş… Yol boyunun iki yanına çifter çifter nöbetçiler dikmiş… Sağa sola bükülmek yok! Otlağı buldun, biraz soluklanacaksın! Hayır! Bakmışsın şurdan bir atlı kopar hışım gibi… ‘Nerede sizin Büyük Bey’iniz?’ ‘N’olacak?’ ‘Vali emridir, size durmak yok! Basın bakalım ağır ağır!’

    Bir Kodoşluk Hikâyesi ve Fermanlı Hoca öyküleri de son derece mizahi öyküler olarak görülebilir. Kemal Tahir’in kitaplarında cinselliğin baskın olduğu her zaman vakidir; ancak bu kitapta kadın-erkek ilişkileri yoğun olarak işlenmesine rağmen bu temaya çok değinilmez. Sadece Bir Kodoşluk Hikâyesi öyküsünde biraz daha baskındır. Ancak öyküleri bir sıralama yapacak olsak sanırım bu öykü en son sırada yer alacaktır. Fermanlı Hoca ise kitaptaki en komik öykülerden biridir. Ama daha önce de dediğim gibi, bence bu son dört öykü okura eğlence ve biraz da bazı konularda dokundurmalar dışında çok şey katmaz. İlk dört öykü ise Nâzım Hikmet’in dediği kadar vardır. Genel anlamda iyi, keyifli bir kitaptır Göl İnsanları. Son dört öykü eklenmese daha mı iyi olurdu diye soruyorum kendime. Böyle olsaydı bu durum Göl İnsanları’nı daha yukarı çekebilirdi. Kalan dört öykü de bir iki eklemeyle müstakil bir öykü kitabı olarak basılıp kendi kulvarında iyi bir öykü kitabı olabilirdi. Yine de bu kararı veren yazarın kendisi olduğu için bize söz düşmez artık. Bize, Kemal Tahir okuyup biraz dertlenmek, biraz düşünmek ve kitabın ikinci yarısında da bolca gülümsemek düşer. Kahkaha attırmaz çoğu zaman ama insanın suratında ironik gülümsemeler oluşturur.

    Mehmet Akif Öztürk
    twitter.com/OzturkMakif10
  • YOUTUBE KANALIMI ZİYARET EDİN

    Youtube'da seslendirdiğim şiirleri paylaşıyorum. Youtube kanalıma da abone olursanız sevirim.

    Video Of Day

    ADRES

    Kağıthane/İstanbul

    EMAIL

    omersalihgul@gmail.com
    omersalihgul@hotmail.com