Kitap on kısa öyküden oluşuyor. Anlatıların sonunda ise Hatice Meryem’in bu kitabı neden kaleme aldığını kendi ağzından açıkladığı bir bölümle sonlanıyor. Haliyle, öykülerdeki anlatıcılar bilinmeyen biri olmaktan çıkıp Hatice Meryem’in kimliğine bürünüyor. Anlıyoruz ki bu öyküler, sadece öykü olmanın çok ötesinde. Bir yazarın çığlığı, bir yazarın elimden yazmak geliyorsa bu zulmü yazarak haykıracağım demesi, bir yazarın propagandası.
"Bir Kadını Öldürmeye Nereden Başlamalı?", başlığı ne kadar iddialı ise içinde yer alan öyküler bir o kadar iddiasız. Sanat kaygısı gütmüyor, son derece yalın ve akıcı bir dil kullanılmış. Zaten anlatıcı, ikinci tekil şahıs kullanıyor ve kahramanına her öyküde “sen” diye hitap ediyor. Bir sohbet gibi devam ediyor kitap. Bu yalınlık ve hadi biraz daha arttıralım söylemimizi, sıradanlık öykülerin konularına da yansıyor. Gelip bir kadını çok basit bir nedenden bile öldürebilirsinize danayanıyor. Kim olduğunuz önemli değil, fakir ya da zengin, yaşlı ya da genç, kültürlü ya da cahil fark etmeden, bir kadını çok basit bir nedenden öldürebilirsiniz.
Öyküler, okuyucuyu huzursuz ediyor. Böyle bir kitabın okuyucuyu zaten rahatsız etmesi gerekiyor. Bu rahatsızlığın en temel sebebi de, öldüren erkekleri anlayabiliyor olmanızdan kaynaklı.
Örneğin; de ki bir telefon mesajından isimli öykü boyunca süslenip evden hazırlanıp çıkan bir kadın görüyoruz. Belli ki kadın biraz hafifmeşrep (!). Erkek karakterimiz kadını çevresindeki kişilere sorunca, ki çevresindekiler de erkek, herkes başını eğerek bilmediklerini söylüyor. Bir mesaj da veriyor onlar; bir şey yapacak olursan hakkındır ve biz de zaten yanındayız. Bunun üzerine erkek karakterimiz de kadını aramaya geçiyor ve bir benzinliğin arkasında kadını ve bir adamı arabanın içinde görüyor. Erkeğin niyeti arabadaki adama bir ders vermekken, birden bıçağıyla kadına sonu gelmez darbeler savurmaya başlıyor. Kadın ölüyor. Erkek, kadının oğlu. Erkeğin öldürdüğü kadın, erkeğin hayatında en çok sevdiği insan. Annesi.
Katili anlayabiliyor muyuz? Evet.
Öykülerin hepsinde kadına atfedilen bir hata var; gevezelik, muhtaçlık, en çok da iffetsizlik. Okurken, kadın karakterlere karşı bir öfke belirebiliyor içinizde. Erkeklerse aksine, günlük hayatımızda gördüğümüz yakınlarımızdan farksız, normal insanlar. İyi niyetliler. Öldürme eylemine gelene kadar anlayışımızı hak eden karakterler. Katiller, öldürme işi gerçekleştikten sonra bizim medyadan ya da çevremizden gördüklerimizle beraber “vahşi, merhametsiz, insanlıktan nasibini almamış” diye etiketlediğimiz kişiler, aslında öyle sıradanlar ki… Birilerimizin babası, iş arkadaşı, belki dostu… Kötü bir eylemi asla yakıştıramayacaklarımız bunu yapanlar. Ancak öldürdükten sonra içlerindeki zorbalığı fark edebildiğimiz insanlar. Bu nedenle yazarın, anlayışlı bir üslubu var erkek karakterlere karşı.
İşte bu yüzden rahatsız edici biraz da bu kitap. Öldürdükten sonra birini “katil, vahşi” diye etiketleyebilmek daha kolay. Evet, kadın katillerinin psikolojilerini anlayabiliriz ama onlara hak vermek başka bir şey diye bağırıyor kitap. Evet, o katletme fiiline erkeklerin nasıl geldiğini, nedenlerini anlayabiliriz ancak o nedenlerin kadınların canına malolduğunu görmezden gelemeyiz, diyor bize.
"Bir Kadını Öldürmeye Nereden Başlamalı?" rahatsız olarak, tüyleriniz ürpererek, kendi vicdanınızla yüzleşerek okuyabileceğiniz bir öykü kitabı. Haberlerde izlediğimiz ve üzüldüğümüz olayların perde arkası. Kadın ölmeden, erkek öldürmeden hemen öncesi. O halde biraz da perdenin ardındakilere bakalım derseniz, alıp okuyun derim.
Feyza Gönüler
twitter.com/FeyzaGonuler