Kitabın Adı : Babil'de Ölüm İstanbul 'da Aşk
Kitabın Yazarı : İskender Pala
Kitap Hakkında Bilgi :
Gök kubbenin altında insanın ruhunu soyan kötülükler ve giyindiren aşklar adına…
Doğu ak ejder yılında başladı yirmi üç bin yıllık gizem…
Uzayın sonsuzluğuna açılan kapıyı keşfe çıkmış bilge rahipler, uğruna topluca can verdikleri bir sırrın, binlerce yıl sonra, bir şair tarafından aşkın derin katmanlarına saklanarak korunacağını bilselerdi…
Siruş başlıklı murassa hançerin kabzasına parmak izlerini bırakanlar, daha avuçlarının sıcaklığı gitmeden hançer kınında kan biriktiğini bilselerdi…
Bağdat, İstanbul, Roma, Paris ve diğerleri; kıyılarına vuran yeni aşkın, bütün eski tarihlerini dolduracak yoğunlukta olduğunu bilselerdi…
Bilgeler, katiller, asiller ve sevgililer; ellerinde tuttukları kitabın alev almaya hazır bir aşk külçesine dönüşmek üzere olduğunu bilselerdi…
Şair, ipeksi dizeleri arasına hayaller gibi sakladığı şifrelerin hoyrat ellerde ihtirasla parçalandığını, sonsuzluk şarabına kadeh yaptığı gelincik yapraklarının kinle dağıtıldığını bilseydi…
Ve şimdi kim bilebilir neler olacağını, Babil uyandığı zaman?!..
“Leyla amcasının oğlu Kays’a aşık olmuş.Aşkının karşılığını alsa da deliye verilecek kız yok cümleleriyle evliliklerine izin verilmemiş.Ardından Leyla,İbn Selam ile evlendirilmiş.İbn Selam ölünce Leyla yas tutuyormuş gibi yapıp aşk hasretiyle gözyaşları dökmüş.”
Kitabın Özeti :
Kitap, Kanuni Sultan Süleyman döneminden başlayıp Tanzimat dönemine kadar geçen dört yüz elli yıllık serüveni hikayeleştirmiştir. Kitaptaki herhangi bir karakterin değil de L&M kitabının anlatması kitaba özgüllük katmıştır. Kitapta çok fazla bilgi yoğunluğu bulunmaktadır.
Kütüphaneye aradığı cildi bulabilmek için gelen Hilleli Mehmet Efendi (Fuzuli) , başına geleceklerden habersiz araştırma yapar. Gel zaman git zaman Fuzuli ile âmâ ve kambur kütüphanecinin yolları kesişmiş. Adının Hilleli Mehmet Efendi olduğunu bildiğimiz Fuzuli araştırmaları için bulunduğu kütüphanede bu zat ile epey iyi anlaşmıştır. Dönemin koruyucu hükümdarı yöreyi işgal altına aldığından kütüphaneci, askerler gelmeden önce ona sırlı olduğunu söylediği bir hançer emanet etmiş. Bu sırada kütüphaneyi Kanun Koyucu’nun isteği üzerine teslim almaya gelen Celalzade Mustafa'nın sesi kütüphaneye doğru yaklaşır. Bağdat İlimler Akademisi'nin Süryani kütüphanecisi Fuzuli'ye yaklaşır. Ona kabzası çift boynuzlu, çatal dilli bir yılanbaşı şeklinde yapılmış, üzerinde değerli taşların, pırlantaların bulunduğu ve Fuzuli'nin anlamadığı dilde yazıların olduğu hançeri uzatır.
Ona '...ölmesini bilenler için hançer hayat demektir ve aşkı bilen biri için yedi gerçek sır vardır, ona sahip olan dünyaya hakim olur.' der. Emanetini korumasını ister. Sonra etkisini sonradan gösterecek olan yüzüğündeki zehri içer. O sırada Celalzade Mustafa içeri girer ve Kanun Koyucu adına kütüphaneyi teslim alır. Orada Fuzuli ile tanışır, sohbet eder ve onu evine davet eder.
Fuzuli’ye yıllardır dilden dile anlatılan Leyla ile Mecnun hikayesinin, bir de onun gibi usta bir şair tarafından kaleme alınmasını ister. O da bu fikri düşüneceğini söyler. Sonraki günler Fuzuli kütüphaneye gittiğinde, kütüphane bekçisinden duydukları karşısında telaşlanır. Ondan Süryani kütüphanecinin öldüğünü ve onu şimdiye kadar birkaç kişinin daha sorduğunu öğrenir. Fuzuli korkar ve elindeki hançerin önemini kavramaya başlar. Hançeri inceler ve hançerin üzerindeki yedi taşa aynı anda basınca hançerin kabzasından üzerinde harflerin olduğu, deri parçasından oluşan bir şerit fırlar. Fuzuli bu şeridi alır ve hançeri kaldığı medresenin bahçesindeki ağacın dibine gömer. Deri şeridi de matarasına bağlar.
Peki, bu şifre kime veya neye aittir? Bu şifre Babil Cemiyeti üyesi bilge Akeldan'a aittir. Babil Cemiyeti, uzay araştırmaları yapan yedi bilge rahipten oluşur. Kurdukları Babil Uzay Araştırmaları Merkezi'nde (BUAM), yaptıkları gözlem ve hesaplamalara göre; dünyanın yuvarlak olduğunu ve güneş çevresinde döndüğünü keşfetmişler fakat bunu kimseye anlatamamışlar. Dönemin kralı, Nabukadnazar'ın üçüncü torunu zalim bir kraldı ve bu bilgilerin onun kulağına giderse, kralın ürkeceğini ve bununda hayatlarına mal olacağını biliyorlardı. Zalim kral Nippin’in bu bilgiden korkacağı, dolayısıyla rahiplerin öldürüleceği düşünülüyordu. Ve madem söyleyemeyeceklerdi o zaman bu bilgileri kalıcı hale getirmenin yolunu aramışlardı.
Bu bilgileri şifreleyerek fırında pişirdikleri yedi adet tablete yazmışlardı ve bunu İştar Tapınağı'na gizlemişlerdi. İçlerinden bir tanesi bunu krala gammazlayınca, kral bu üyelerin kellesini almış fakat bir üyeleri hasta annesini ziyarete gittiği için yaşamıştı. Bu kişi Arşiyan Akeldan'dı. Akeldan'ı ise Babil heykellerini çalmakla suçlayıp halkın öfkesini uyandırmışlardı. Akeldan olanları öğrenince bir gece bütün tabletleri ve Babil'in heykel ve hazinelerini alarak, kendini tapınağın mahzenine hapsederek ölüme terk etmişti. Sonraki kuşakların bunları bulması içinde mahzenin şifresini siruş başlıklı bir hançere kaydetmiş ve kölesine vermişti. Bu hançerin bilimsel zekası olan ve iyi insanların eline geçmesini istemişti.
İşte bu şifre şimdi Fuzuli'nin elindedir ve bu durum onda büyük sorumluluklara, canını kaybetme telaşına neden olmuştur. Fuzuli düşünür ve bu şifreyi yazacağı Leyla ile Mecnun hikayesine gizlemeye karar verir. Bundan sonra olan olaylar çöl kızı Leyla'nın kendi eliyle yaptığı ve dudak izini bıraktığı parşömen kağıdına, Fuzuli'nin Leyla ile Mecnun mesnevisini yazması ve bu yedi sırrı da mesneviye gizlemesinin ardından, parşömen kağıdının dilinden anlatılır.
Bu Leyla ile Mecnun mesnevisinin Fuzuli'nin kaleminden çıkıp saraya girmesi ve sevilmesi, kuşaktan kuşağa önce cariye Rukal'in eline geçer. Sonra sırayla Baki Efendi'yi, Atai'yi, Nefi'yi, Nabi ve Nedim'i dolaşır. Bu sırada Babil Cemiyeti üyelerinin kötü emellerine maruz kalarak, bu şifreyi bulmak isteyenlerin mesneviyi kötüye kullanmasını, hırsızların elinden dolaşa dolaşa en son Namık Kemal'e geçmesini... Oradan da Tanzimat dönemine kadar geçen dört yüz elli yıllık macera dolu bir serüveni bu parşömen kağıdı anlatır.
Olaylar, bu Leyla ile Mecnun mesnevisinin Robert Koldewey adlı bir arkeolog tarafından şifresinin çözülmesi, Babil heykellerini ve bilimin yazıldığı o yedi tableti bulmasının ardından son bulur.
Zaman zaman iyi, zaman zaman kötü niyetli kişilerin eline geçse de sonunda Paris’te Halet Efendi’nin eline geçer. Yaşadığı sıkıntıları bir an olsun unutmak için gizlice Kontes Laurent’in villasına giden Halet Efendi, L&M’nin izini kaybettirmek için onu Kontes’e verir. Kontes ise parasız kaldığı bir zaman kitapçıya gider ve elindeki L&M ile çare aramaya çalıştığını söyler. Orada Namık Kemal ile karşılaşan Kontes sözlerinden etkilendiği bu kişiye hediye eder L&M’yi. On yaşından beri Fuzuli’nin dizelerini okuyan Namık Kemal hemen tanıyor şairin dizelerini. Ardından ülkesine dönen Namık Kemal hasta olan Reşit Paşa’ya takdim ediyor L&M’yi. Reşit Paşa Babil Cemiyeti hakkında her şeyi anlatıyor ve Siruş başlı kutsal hançeri Namık Kemal’e hediye ediyor. Zaman geçiyor ve Koldewey isimli casus Magosa’da Namık Kemal’in kitapları arasından L&M’yi çalıyor. Sonunda da büyük hazineyi buluyor. Hazineyi çıkartabilmek için mağarayı buluyor ve günlerce kazılar yapıyor. Hırsından takip edildiğini bile fark etmiyor. Sonunda takip edildiği kişilerce vuruluyor ve hastaneye kaldırıyor. İyileşince mağaraya geri dönüyor ve aç gözlü kişilerin tabletleri un ufak etmesiyle tüm hayalleri sona eriyor.
Yorulan ve yıpranan bu parşömen kağıdı, Leyla'nın dudak izini, cariye Rukal'in ölmeden önce kanıyla çizdiği şakayık resmini taşıyarak, kuşaktan kuşağa anlatılacak ve okunacak olan Leyla ile Mecnun mesnevisinin bir sayfası olarak, tozlu raflara kaldırılır.