bana anlatmadıklarınız hep unutmak
kağıt kesiği gibi ince, derin
sabahını gördüğüm her gecenin
ağrısını sırtladım
sancısını taşıdım
konuşmak anlatmak değildir belledim
ve bildim
hikayeler anlatılmaz uydurulur
geldiğimde yangın yeriydi yüzüm ellerim
öyle de gittim...
herkes kendi kör kuyusundan seslenir
bu yüzden eksik durur yüzümün yarısı
aynalarda
bana anlatmadıklarınız var
bana anlatmadıklarınız hep günah...
ben kendime bilenmemiş bıçak
kendime kuyu
kendimin eksiği ben yani
bu satırları yazarken ben
unutmak gibi bir yaşamak akıp gidiyor
bir yandan '' here comes rain again''
söylediklerime inanmaktı hatam
vazgectim...
tutunmuşken herkes kendi eskisine
kadife bir utanmışlık var göğsümün orta yerinde
gizleye durduğum
biliyorum
bana anlatmadıklarınız var
bana anlatmadıklarınız hep rüya...
ardı ardına dinlenen şarkılar
kirli beyaz bir yalnızlık
temizlemeyi hep unuttuğum camlar
kör bir bıçak
ağlamaklı bir duruş
sessiz bir kuyuda
unutulmuş nakaratlar mırıldanmakla meşgulüm...
geldiğimde yangın yeriydi yüzüm ellerim
öyle de gittim
bana anlatmadıklarınız var hala
bana anlatmadıklarınız hep göçüp gitmek...